Aşka ve Doğaya İnanan İnsanların Coğrafyası: Mosuo
Psikanalize göre savaş erilliğin ürünüdür, dişillikse dansla dışavurulur. Bugüne kadar en büyük feminist, kadıncı topluluk olarak amazonları öğrendik. Savaşçı kadın kabilesi, öyle ki ok atmak için göğüslerinin birinden vazgeçerlermiş. Ataerkil toplumun oluşturduğu kahraman kadın figürü bu. Peki ya kadının gerçek anlamda odak noktasını teşkil ettiği bir ütopya canlandırmak istesek nasıl bir toplum çıkar ortaya?
Çin'in güneybatısına gidelim. Dağların arasında, dış dünyadan yalıtılmış topraklara, Mosuolular denen bir topluluğun vatanına. Bu alabildiğine gerçek; bir ütopya değil, masal değil, film değil. Arjantinli gazeteci-doktor Ricardo Coler'in kitabıyla gazetelerimize konu olmuş bir azınlık bölgesi. Hep "Acaba nasıl olur?" diye merakla kafa patlattığım bir konuda iştah kabartan bir gerçek. İleride görülecek yerler listesine eklenen bir coğrafya.
Mosuolular, Naxi diye anılan bir etnik gruba dahil bir toplum. Dünya her anlamda ataerkilliğin dibine vururken onlar bir şekilde anaerkil düzende kalmış bir azınlık. Hatta soyları korunsun diye, Çin'de aile başına ikiden fazla kız çocuğuna sahip olma hakkına sahip olabilen tek topluluk. Genel olarak baktığımızda bir Orta Asya kültürü aslında, yalnızca anaerkil.
Ailenin reisi ve onuru en yaşlı kadınıdır. Önemli kararları o verir ve 10 ile 20 kişiden oluşan ailede herkesin saygısını hakeder. Bilge kadın figürünü her zaman sevmişimdir. İktidar tutkusundan çok aşka inanırlar diye düşündüğümden belki de. Mosuolu kadınların önem verdiği de bu. Ailelerinin mutluluğu onlar için paradan daha önemli.
Ataerkil medeniyeti baz alırsak eğer, Mosuoluları ilkel bir kabile olarak addedebiliriz. Toplayıcılıktan sonra dengesi değişen kadın-erkek rolleri burada pek etkilenmemiş. Bunun başlıca sebebini fiziksel olarak dışarıdan yalıtılmış bir coğrafyada yaşamaları olarak sayabiliriz belki de. Daha sonra inanç sistemlerine bakarak hayata bakışlarını daha net bir düzleme oturtabiliriz.
Şamanizm ve budizmin karışımı, doğacı bir dinleri var Mosuoluların. Doğa hemen her kültürdeki gibi dişi. Gemu(kutsal saydıkları dağ) adındaki aşk tanrıçası ve Shinami olarak kişileştirdikleri tabiat ana en yaygın olarak inanılan tanrıçaları. Yani aşka ve doğaya inanan insanların ülkesi Mosuo. Daha şiddetin bile nadir raslandığı, savaşın olmadığı bir dünya görüşü. Kadınlar en az zararla ve ılımlı bir yaklaşımla çözüyorlar sorunları. Bir açıkhava kültür müzesi gibi canlanıyor gözlerimde burası. İçinde yaşadığımız kirli kültürden sakınılması gerektiğine inanıyorum.
İlgimizi en çok çeken konulardan biri olan sekse gelelim şimdi de. Öyle ya, bunca aşka inanan bir toplumda seks hayatı nasıl yaşanıyordur. Tahmin etmesi zor değil ki eşini seçen taraf kadın. Evlilikler üçe ayrılıyor. 'Ziyaret evlilikleri' dedikleri ve bizim gözlerimizi faltaşı gibi açan ilk kategori şöyle oluyor: Kadın istiyorsa eğer, gece yatarken eşi için kapısını açık bırakıyor. Ne yaparlarsa yapsınlar sabah olmadan adamın evden çıkıp gitmesi gerekiyor. Mosuolu kadınlar 15 yaşlarına geldiklerinde eşlerini ağırlayabilecekleri bir odaya sahip oluyorlar ki ilişkiye girmelerine izin verilen yaş da 15. İkincisi ise basitçe, birlikte yaşama yöntemi. Erkek kadının yanına taşınıyor. Eğer aralarındaki aşk biterse erkek annesinin evine geri dönüyor(?). İlişkiler aşk biterse son buluyor ancak. Bu tür evliliklerde resmiyet aranmıyor. Yani kadının erkeği kabul etmesi ve iki tarafın da mutlu olması yeterli görülüyor. Son olarak tekeşliliği sayabiliyoruz. Bu da daha çok şehirlerde ya da diğer etnik gruplarla birlikte yaşanılan köylerde görülüyor.
İşin eğlence kısmı bittikten sonra sorumluluklar başlıyor. Bu ilişkilerden doğan çocuklar ne oluyorlar peki? Kan bağı Mosuoluların önem verdiği konulardan biri. Ancak baba figürü önemsenmeyen bir rol. Çocuk annenin ailesinde kalıyor. Kız çocuklarını doğrudan anne yetiştirirken erkek çocuklarından dayıları sorumlu oluyor. İşin abartılı kısmı, baba çocuklarını 'ergenlik töreni' diyebileceğimiz bir törene kadar göremiyor. Bu tören de çocuk 13 yaşına bastığı zaman yapılıyor. Yani baba oluyorsunuz ve çocuğunuz 13 yaşına bastığında "Merhaba yavrum, ben senin babanım." diye tanışıyorsunuz onunla. En haksız durum bu olsa gerek Mosuo geleneklerinde.
Kişisel olarak beni çok heyecanlandıran bir haberdi bu. 'Anaerkil kalsaydık farklı olur muydu?' sorusunu teorilere gerek bırakmadan açıklayan bir örnek. Cevapsa 'Pek farklı olmazdı.' oluyor. Yaşadığımız yüzyılda ideal olan toplum düzeni kadının ve erkeğin her anlamda eşit olmasına dayanıyor artık. Kadının yaptığı bir işi erkeğin, erkeğin yaptığı bir işi de kadının yapabileceği bir zamanda yaşıyoruz. Kas gücü üstünlük sağlayan bir ayrıcalık unsuru olmaktan çıktı. Biz de artık dengeyi sağlamayı öğrenirsek gelecek bizleri bekliyor..
(bu yazı 30.05.2009 tarihinde www.serbestyazarlar.com adresinde yayımlanmıştır.)
1 takla atıldı:
Yukarıdaki "dikkate almış" sözüne takıldım:) Yazıyı okumuştum zaten önceden.. Alternatif yaşam biçimleri arıyoruz sıkışıp kaldığımız alternatifsizlikler arasında.. Anaerkil ya da ataerkil.. her iki durumda da illa ki bir "otorite" var.. O otoritenin dişil olması daha yumuşak bir yönetimi getiriyor.. Fark bu demek ki. O düzende olsaydık bu kez de o düzene karşı olurduk mutlaka ve hatta tüm ayrıntılarıyla..
Sana da karşıyım ben hem HIH! (Senin msnde yolladığın o hıhlardan biridir bu:) )
Yorum Gönder