25 Haz 2008

yitirdiğim günahlarımla birlikte beni yaşatan ateşi de söndürmüşüm.

I.

"şefkatli varlık,
kutsal aşkı ver bana.."

böyle başlamıştı duam.gözyaşlarım dökülüyor.ağladığım kimdi ya da neydi bilmiyorum.ilkin diri diri gömdüğüm aşkıma hüzünlendim.sonra, sonra adlarını hiç hatırlamadığım sevgilerime.beş dakikalara sığan hızlı eylemlerime; her saniyesinde hayatı damarlarıma afyon gibi karıştıran okşayışlara.tutkumu zımpara taşıyla kazıyan dokunmaları unutmuştum oysa.

neredesin şimdi?kimsin?adın ne isimsiz sevgili, adın ne?hatırlıyorum herşeyi; ne yaptık, nerelere gittik, ne yalanlar söyledik..yaralı dudakların - en güzel dudaklardı onlar..tenini bile hatırlıyorum şimdi.umrumda değil seni kimlerin kokladığı.sevdiklerim başkaydı sende.

yazamıyorum.bu yazdıklarım değersiz, anlamsız sözlerden başka birşey değil.yitirdiğim günahlarımla birlikte beni yaşatan ateşi de söndürmüşüm.

01/11/05


II.

"ilk yazımdan üç yıl sonra ne değişti?" diye soruyorum kendime.kocaman bir hiç sarıyor boynumu geceleri.aynı sorgular var.aynı acılar.biraz daha sahiplenme ve sadakat eklendi yalnızca.onlar da içi boş etik kavramlarmış.öğrendim.

üç yıl önce böyle değilmişim, kuşkusuz.bedenleri 'han' bellemiştim arayışımda, bitmez duraklarım olmuş.daha toy bir hevesle çalmışım her kapıyı.konuşmuşum, dokunmuşum, öğrenmişim.böyle diyorum ya, bakma sen bana.iğreniyorum çoğundan.

aşkı oyun bellemiş çocuklar, evcilik yalanları.bu da bir aldanmaca.aşkı kocaman, pembe bir bulut sanma yine de.yeme, içme gibi bir alışkanlık sadece, bir ihtiyaç de.gençliğin ateşiyle bükülen bir demir farzet.çekiç darbeleriyle şekillenen, yattığın bedenlerle körelen bir kılıç olduğunu düşün.

şeklimi kazandım, artık keskin bir kılıcım.bu kılıç sahibini kesiyor.tutan elleri parçalıyor.kınına sığmıyor.şimdi daha net görüyorum, aşk öldürüyor.

25/06/08

Read more...

"biz diğerlerinin mutluluklarına erişemeyeceklerdeniz."


( fotoğraf: josef koudelka )

Read more...

21 Haz 2008

sel düşü

öğüdümü selden alıyorum bundan böyle

bilişsiz bir saydamlıkta

taşı çağırıyorum kum taneciklerinde


yaşlılık

ne yorgunluktur şimdi göğün kıyısında

söz bitimi bir eğlencenin düşüyle

elini aya uzatmak

ölgün suda yansıyanı yakalamak

ahmaklıktır hayata karşı umut dağıtmak

susmalı artık kesilmeli soluk


bozgun ellerimde tuttuğum iştahsız toprak

bir hışımla yutardı beni de

örtmeseydi alnını biçarelik

yutardı beni hışmını yitirmeseydi keşke

yadsımıyorum yine de geceyle karışan yaşamı

yerin dibine batan güneşi


(stockholm)

Read more...

buğday tarlası

Buğday tarlalarından eserse bir gün rüzgar tüm sıcaklığıyla

O gün aşk kapıma çarpacak güz yaprakları gibi.

Onurdan bahsedecek, biraz da düş kırıklığından

Toplayacak düşen yaşlarımı yastığımdan

Kalbim kanıyor olacak eşikten baktığında o

Belki son nefesimi vereceğim

Kış beyazlığını örtecek toprağa

Orda olacağım yine de

Orda bekleyecek bir adım yalnızlık

Savaşacak cesur askerler gibi aşka karşı

Kim ölürse galibiyet benim olacak

Yalnızlık aşka bakıp gidecek

Read more...

18 Haz 2008

beni öldür anne

aşağıda gördüğünüz şiirimsiyi günlüğümde buldum.okurken çok eğlendim.muhtemelen annemle bir kavgamız sonrasında yazmışım.yoksa çok severim anneciğimi.ahahah..çok eğlenceliymiş ama.. =p

beni öldür anne
ekmek bıçağını
doğrudan boğazıma sapla
bu işi uzatma
yılan dişlerini beynime dolama
kapat o lanet çeneni
beni zehirleme anne
duraksamadan indir giyotini
yahut iskemleyi
it ayağının ucuyla
bana acı çektirme anne
ruh hastası bir katil gibisin
seri işkenceler uyguluyorsun
kapat çeneni anne
sessizdir ölüm
gözlerini yum ve ellerinle benimkileri
kapa anne

21/01/06

Read more...

16 Haz 2008

yangın

silik bir gölgenin içine düştü şehir
yangından kurtulan evlerde hala mücadele
küllerin arasında bir taş, değerli olmalı
ruhları yaralayan alevin bile yok edemediği taş
her tarafta yaralılar, gövdesi kömür kollar, aksayan kalpler

silik bir gölgenin içine düştü şehir
insanlar toz parçaları gibi dağılıyor meydanlarda
umursamak elde değil, umarsızlığın ini şehir
toz parçacıkları dumana bırakıyor kendini
yumuşak bir yatak sanıp ölümün izlerini

silik bir gölgenin içine düştü şehir
odamın duvarları boş, eşyalar üstüste
öldürücü bir cinnet anı konuyor pencereme
perdeler kapalı, perdeler kapalı
görmüyorum cinneti, duymuyorum
kulaklarım kapalı, gözlerim kapalı
inkar ediyorum bir yangın mahallinden kaçtığımı
dumana sığınıp unutmaya çalıştığımı

12/12/06 00:35

Read more...

13 Haz 2008

"kadir gecesi nedeniyle kapalıyız.."

aşağıda gördüğünüz fotoğraflar gerçektir..aylar öncesinde yold yürürken görüp dumur olduğumuz bir andı.ölümsüzleşti işte.doROCK adlı barın KADİR GECESİ nedeniyle kapalı olmasından bahsediyor bu fotoğraflar..


Read more...

11 Haz 2008

türkiye büyük millet komedyası

mecliste neler oluyor böyle..ismet inönü'ye millet düşmanı demiş vekilin biri.sonra çıkan tantanaya bakın.radikal de 11.06.2008 tarihli sayısında dialog halinde vermiş 'tartışma'yı.çok güldüm.çok eğlendim!! =))

"Tutanaklara İsmet İnönü kavgası şöyle yansıdı:

CHP GRUBU ADINA MUHARREM İNCE (Yalova) - Şu açıklayacağım konuyu sizin vicdanlarınıza bırakıyorum. Bakınız, TRT’de "Ezber Bozan" diye program yapan bir kişi, Tamer Korkmaz. Sayın Bakan, sizin de takdirlerinize bırakıyorum bunu. Siz, yarın bu ülkenin askerleriyle, generalleriyle, paşalarıyla yan yana olacaksınız. Bakın, bu ülkeyi kuran iki kişiden birisi olan İsmet İnönü’ye ne yazmış TRT’de "Ezber Bozan" programını yapan Tamer Korkmaz adlı kişi 8/6/2008 günü, iki gün önce. Yazının üst kısmında Ertuğrul Özkök’ü eleştiriyor. Ondan sonra diyor ki: "Böylelikle, aynen İsmet İnönü gibi bu millete düşman olduğunu kanıtlıyor."

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) - Doğru. (CHP sıralarından "Yuh" sesleri)

MUHARREM İNCE (Devamla) - İsmet İnönü bu millete düşman mıydı da "Doğru" diyorsun. Düşman mıydı?

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) - Millet karar verir.

MUHARREM İNCE (Devamla) - İsmet İnönü bu millete düşman mıydı da "Doğru" diyorsun oradan. Yazıklar olsun be!

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) - Sana yazıklar olsun!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Yazıklar olsun. Bu ülkenin Meclisinde, bu ülkenin Meclisinde İsmet İnönü için "Bu millete düşman" diyebiliyorsun. Sana yazıklar olsun.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) - Sana yazıklar olsun!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Sana yazıklar olsun!

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) - Yalova’nın Kaymakamı sana yazıklar olsun!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Yalova Kaymakamını sana gönderdim ben.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) - Ben sana gönderirim.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu ülkede İsmet İnönü’ye "Millete düşman" diyen bir kişi, bu ülkenin, bu devletin kanalında program yapıyorsa takdir sizin. Benim muhatabım Genel Müdür değil, benim muhatabım siyasetçi. Bunun hesabını elbet bir gün gelecek vereceksiniz.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) - Efendim, biraz evvel Değerli Hatip konuşma yaparken, İsmet İnönü’yle ilgili bölümde, AKP sıralarından bir arkadaş "bu milletin düşmanı" lafını "doğru" diye teyit etti ve bu tutanaklara geçti. Bu konuda izin verirseniz, yerimden açıklama istiyorum.

HAKKI SÜHA OKAY (DEVAMLA)- Bu Parlamentoda bu TRT Yasası görüşülürken TRT Genel Müdürünün, hatiplerin konuşmasına müstehzi bir eda ile cevap verdiği, konuşmaları öyle izlediği söylendiğinde, AKP sıralarından 4-5 tane arkadaşım yerinden söz talebinde bulunarak "Burada konuşma hakkı olmayan kişiler aleyhine konuşulmasın." demişlerdi. Şimdi, çok daha hazin tabloyu yaşıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal’in en yakın silah arkadaşı, Garp Cephesi Komutanı, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, Cumhurbaşkanı, Mustafa Kemal’le birlikte bu ülkenin kuruluşunda büyük emeği olan İsmet İnönü’yle ilgili, gerçekten düşük düzeydeki bir yazıya, bu Parlamentonun içerisinden, bu Parlamentonun kuruluşunda emeği olan İsmet İnönü’ye ilişkin "Türk milletinin düşmanı" lafına "Doğru." diyen bir parlamenterin olmasını şaşkınlıkla izledim. Bu parlamenteri kınıyorum. Aslında bunu bir tek Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili olarak ben değil, bu Parlamentoda bulunan tüm milletvekillerinin, İsmet İnönü’ye karşı yapılan bu saygısızlığı kınaması gerektiğini düşünüyorum ve bundan sonra herkes haddini bilsin, denini bilsin ve konuşurken, laf atarken ne söylediğini, kime söylediğini, nasıl söylediğini kontrol etsin diyorum ve bu parlamenter arkadaşımın da bu kürsüden özür dilemesini bekliyorum. Özür dilemesini bekliyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Özür dilesin Sayın Başkan.

BAŞKAN - Evet, Sayın Milletvekili?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Gel buraya? (CHP ve AK Parti sıralarından birbirlerinin üzerine yürümeler, gürültüler)

ZEYİD ASLAN (Tokat) - Ne artistlik yapıyorsun orada?

BAŞKAN - Lütfen sakin olun? (CHP ve AK Parti sıralarından gürültüler) Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olun?

Sayın Okay? Sayın Okay, Sayın Milletvekili, sizin bu talebinizi yerine getirmiyor. Özür dilemek istemiyor herhâlde, gelmediğine göre.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) - Bu düzeysiz konuşma tutanaklara geçsin. Bu, tutanaklara geçsin. Bu Mecliste İsmet İnönü’ye "millet düşmanı" diyen birilerinin olduğu tutanaklara geçsin.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) - O mavi gömlekli, mavi gömlekli? Gülme! Kalk ayağa!

BAŞKAN - Sakin olun sayın milletvekilleri? On dakika ara veriyorum.

BAŞKAN : Başkanvekili Şükran Güldal Mumcu: 219 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz ama Komisyon ve Hükûmet yerinde yok. (CHP sıralarından alkışlar) Ertelenmiştir.

MUMCU: Sayın milletvekilleri, demin Adalet ve Kalkınma Partisi sıralarından atılmış olan o sözü bir Meclis Başkanvekili olarak kınadığımı belirtiyorum. İsmet İnönü, bu ülkenin Kurtuluş Savaşı’nın en önemli komutanlarından birisidir, Türkiye Cumhuriyeti’nin de İkinci Cumhurbaşkanıdır ve çok partili rejimi Türk demokrasi hayatına kazandıran bir isimdir. Bunu kınadığımı belirtiyorum."

Read more...

9 Haz 2008

sıradan bir gün

sana ulaşmak

buzda yürümeye mi benzer?

yakaladım derken çatlayınca zırh

gölün dibini boylamaya mı?

ellerim soğuk şimdi

kanım morardı

bembeyaz yüzüm

boz bir küre sanırsın

sana ulaşmak

uçmaya mı benzer havada?

ne kadar kanat çırpsam

bilirim kuş değilim

umarsız bir anlamla gözlerimde

yere çakılmaya benzer

sana ulaşmak

yazın ortasında dondurma olmak mıdır?

avuçlarında erimek

eridikçe bitmek

dudaklarındaki açlıkla tükenmek

sana ulaşamamak desem

yaşamanın ta kendisi.

19/06/2007

stockholm

Read more...

8 Haz 2008

Eşcinsellik, dinsellik, sosyalistlik

aşağıda okuyacağınız yazı tayfun atay'ın birgün gazetesinde yayınlanmış bir yazısıdır.

"Yıllar önce yine, tam da 11 Eylül saldırısının gerçekleştiği günlerin hemen ertesinde Londra "daydım. Amerika , burnundan soluyarak saldıracak yer arıyor. Hedefte Afganistan ve Irak var. Tüm dünyayı kendisiyle ittifak içerisinde Doğu ve Ortadoğu topraklarında savaşmaya çağırıyor. En fazla teşne olanlardan biri, her zamanki gibi İngiltere tabii...

O günlerde Londra "da Trafalgar Meydanı "nda yaklaşık 100 bin kişinin katıldığı muhteşem bir savaş-karşıtı miting düzenlendi. Bazıları 1970"lerden beri örneğine rastlanmamış, hayli görkemli bir etkinlik olduğunu iddia etti bunun.

Miting Meydanı"na yürümek için insanlar Hyde Park "ta buluştu. Oradan Meydan"a kadar farklı siyasal, ideolojik, dinsel, etnik ve kültürel grupların temsilcileri art arda, yanyana, kolkola toplu halde yürüdüler.

Unutulmaz bir izlenim ve deneyimdi bu benim için. Özellikle de katılan grupların farklılık ve çeşitliliği açısından...

Sosyalistler oradaydı tabii. Feministler, çevreciler, eşcinseller ve seks işçileri de...

Ve müslümanlar da!..

Ellerinde İngiliz Sosyalist İşçi Partisi `nin (SWP) "Savaşa Hayır !" pankartını taşıyan başörtülü kızlar hatırlıyorum örneğin.

Bir de Hyde Park "ta yürüyüş için hazırlanılırken bir köşede çimlerin üzerinde öğle namazını kılan müslümanlara yardımcı eşcinselleri! Namaz kılanların önünden geçmek üzere ilerleyenleri kibarca uyararak, başka bir güzergâha yönlendiriyorlardı. Malûm, namaz kılanın önünden geçmek günah sayılmakta ya!..

Seks işçileriyle tesettürlü müslüman kadınların, eşcinsellerle sosyalistlerin aynı safta yer aldıkları bu sivil ("medeni" diye de okuyabilirsiniz) protestoyu hatırlatan, geçen perşembe BirGün"de yayınlanan bir yazı oldu. Bawer Çakır "ın bir eşcinsel olarak türban sorununa ilişkin, yakınlarından da hareketle kaleme aldığı yazı, bence bu gazetede son zamanlarda çıkmış en çarpıcı, önemli ve değerli yazılardan biri...

Dahası, ibretlik bir yazı. Özellikle Türkiye sol-sosyalist hareketinin ekseriyeti açısından!..

Bilindiği gibi Türkiye `de sol ve sosyalist pek çok insan, başörtüsü sorununu AKP `nin siyasi bir inisyatifi ya da dayatması olarak değerlendirip; bu partinin özgürlükler konusundaki çifte standartlı tutumuna işaret edip; bu `serbesti `nin başkalarına özgürlük yoksunluğu getireceğini tahmininde bulunup `hayır` (birazcık da `havet `çi ) tavır aldı. Bu `makro-ideolojik` bakış çerçevesinde ne yazık ki başörtüsü kullanan kadınlar ister istemez türdeş, yekpâre ve yeknesak (birörnek) algılanarak belki en çok soldan beklenebilecek insani duyarlılık, empati ve diğerkâmlık kenara itildi. `Türban `, esas böylece, salt siyasal simge olarak AKP `nin inhisarına terk edildi.

Hâlbuki, `türban ` siyasal simge olmaktan çıkarılmak isteniyorsa eğer, bunun bir yolu da onu ve onu kullananları sol adına sahiplenebilmekten, kazanabilmekten veya içerebilmekten geçer. Bunun yollarını, kanallarını ve imkânlarını aramak lâzım.

İşte bu bakımdan Çakır `ın yazısı tam mânâsıyla ibret alınacak satırlarla dolu. Bunlardan derlenmiş bir özeti tekraren sunmayı ben bir `görev` biliyorum.

Önce kişisel-ailevi durumunu açıyor bize Çakır : "Ben eşcinselim. Annem ve kızkardeşim türbanlılar. Teyzelerim, anneannem, yengelerim de. Her ne kadar kendi dahil oldukları topluluklarda türban takıyor olmaları `negatif` bir şey olmasa da, o toplulukların dışına çıktıklarında yaşadıkları şeyler bana kendi yaşadıklarımı hatırlatıyor çoğu zaman."

Bu noktada kızkardeşinin `baş`ından dolayı başına gelenleri paylaşıyor bizle: "Türban sorununun zirveye çıktığı günlerde kendisinden hizmet almak istemeyen bazı müşteriler patronuna türbanlı birinden ilaç almayacaklarını ve hatta iğne olmayacaklarını iletip, kardeşimin kendileriyle `ilgilenmemesini` istemiş. Kardeşim tahmin edeceğiniz gibi buna ciddi anlamda bozulmuş bir halde eve geldi ve uzun uzun konuştuktan sonra bir o kadar uzun ağladı."

Sonra tesettür konusundaki kendi `seküler` duruşunu netleştiriyor Çakır : "Ben kendimi bildim bileli bir kadının saçının neden `namahrem` olduğunu anlamadım. Sadece bir saç telinden bile tahrik olan erkeğin sorunu olması gerekirken, neden erkekleri korumak için kadınların örtünmesi gerektiğini anlayamıyordum. Ancak bu `anlamama` halinden hareketle işaret parmağımı, Atatürk `e ve sözde aydınlık fikirlere dayandırıp, türban takan bir kadının gözüne sokmuyorum."

Nihayet, müthiş bir `final `le şöyle noktalıyor sözlerini: "(B)ugün en çok ihtiyaç duyduğumuz şey sağduyu ve empati. İkisi bir arada işlemeye başlarsa merkezdeki `heteroseksüel, erkek, muhafazakâr, Türk, Kemalist , Müslüman, Sünni ` algısının sarsılacağını ve zamanla da yıkılacağını düşünüyorum. Bunun için de tıpkı feminist kadınlarla, Ermenilerle , Kürtlerle , savaş karşıtlarıyla yürüyebildiğimiz gibi türban takan kadınlarla da aynı yolda yürüyebileceğimizi düşünüyorum. Ve ben herkese inat bir eşcinsel olarak, türban taktığı için kendisine maruz görülen yaşamı reddeden tüm kadınları mücadele arkadaşım olarak görüyorum."

İşte böyle! Kim bilir belki de yanıbaşınızda türbanlı bir kızkardeşiniz veya sınıfınızda başörtüsünü çirkin bir perukla kapatarak acz içinde oturan öğrenciniz olunca bu meseleye o kadar kolay, basit ve kestirmeden `hayır` diyemiyorsunuz . N`apalım, sağlık ya da `salaklık` olsun!.."

2008-04-27 Birgün

Read more...

7 Haz 2008

final dönemi felçleşen tüm blogların anısına 5 dakikalık saygı duruşu talep ediyorum!

Read more...
Web Stats

  © Blogger templates The Professional Template by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP