21 Eyl 2007

21.09.07 02..56

Bazen insan öyle bir olur ki nasıl anlatacağını bile bilemez içindeki kilidi.bir dokunuş açacak halbuki onu.anahtar deliğinin üzerine yumuşak bir dokunuş çözecek zincirleri.öyleyim işte 2 günden beri.dilimi bağlattım aşka.dudaklarıma aşık olmuşum.konuşurken en çok dokunduğuma.

Nasıl söylerim sözleri şimdi?..başka çarem yok ki.daha toy dudaklarım onunla.hala bile gizliyorken bileklerimi ona bağlandığımı nasıl söylerim.

Read more...

16 Eyl 2007

olasılık sancısı

billur ağıdımı dinle ey yürek

sen kanattın bu kuşun gözlerini

ağaçların kızıl sesi bitecek sözümde,

ay hep ağlayacak gecede

bazen gündüzden dökecek hüznü yere.

içimdeki o gizil kentte

doğurmayacak artık bereketli toprak

tüm cinler karalara bürünecekler,

ne iblisler önemseyecek,

ne de periler ağlayacak,

yalnızca cinler yas tutacaklar

lav kuşları akıyor magmadan

kızgın gagalar üstüme tünüyor

savur rüzgar gam sızan acıları

taş düşsün yaşlarım ulaşamadan tahtaboşa.

yakut parıltısından bir çocuğa döndüm.

ellerim, ayaklarım zifiri karanlık.

son aşk benim tufandan sağ çıkan,

sulara gömüldü ağıtlar Tanrı’nın dilinde.

bekliyorum…bekliyorum son bulmayı!

Read more...

olasılık sanrısı bölüm – son

hava ihanet ediyor bedenime

özlediğim can öç aldı geçmişten

ucu açık damarım gözyaşı döküyor

şimdi duyduğum içi boş ihanete

yersiz inançlarım nasıl ağlar ki

hiç yer etmemiş bir zamana?

zaman geleceğimi alan,

dünü getiren...

uzak günler için sakladım ruhumu

kayıp melankoli devriminde

çıplak vücuttan süzülen sızı

ala buluyor giyotin gözleri

gövdemde yaratılıştan kalma kesikler

ruhumu parçalıyor beklentilere

susmasını bilemeli tutku tadamayacaksa nesnesini

kanatları paçavraya dönmüş varlıklar

duaya duruyorlar hep benim için

ne faydası var yeniden doğmanın

tükenmişse olasılığı anlamın?

kanından ay sızan mor tenli melek!

umudu taşı bana doğru

koy elini yüreğime, ışıt ve git!

solgun kalp sızısı büker dilimi

tutukluk yapar acım

küskün parıltıdır neşem

bitişe sunulmuş aşk...

zehrin son etkisi…

…aşk bitmeyendir.

Read more...

olasılık sanrısı bölüm – III

ezberledim kara külliyatları

mahrem kum ışığında efsunlandı

yağmura sunduğum adaklar

kirli ellerimi kehribar özüne kar

kıyımı sonsuz bir hasata bulalı yürek

gözlerinin yalnızlığı üşütüyor

adem’in altarındasın, vaaz veriyorsun

cebinde biriktirdiğin utanç ninnileri

olasılık sanrıları görüyorum bulutlarda

ay imgeye sihri taşıyor

bedenini bilmez tin, kör ettiysen onu

tohumunu bilmez öz, tutamazsan tutkunu

cezasını çekmeli cesur olan her söz

suçumu okuyorsun:

“aşk kendini bulmuştu

kimin var ettiğini bilmeden...”

zehrin üçüncü etkisi...

Read more...

olasılık sanrısı bölüm – II

bahtı kaderine yenik düşenlerdenim

izbe köşelerde sızan şarap meleği

evcil bir mahlukmuş gibi kesti deriyi

kahverengi yalnızlığım hasar gördü

güneşe uçan mumdan gözler hala gururlu

karanlık gümüş kentinde kanun biziz

çivili fıçılara kaldırdım yasakları

tılsımlı öpücük ölümden kurtaracak...

hayat ver bana tanrım sensin!

beş vakit bihaberim senden

pazar günleri ağlıyorum yastığımda

şarkılar yazıyorum duvarlara

gardiyanlar tecavüz etti umutlara

nasıl olduysa bakir kaldı ruhum

fare deliğine gizlenen sadakat

seni taşıyor camdan bir kürede

“hadi! benimle gel...”

zehrin ikinci etkisi...

Read more...

olasılık sanrısı bölüm – I

pırlanta kıvılcımıyla doğardı güneş avcuma

alacakaranlığın şarkısını söylerdi ayaz

saçlarına karışan minik cin yavruları

sırlar oynardı gece bahçelerinde

köhne saatin içinde gevşek vidayım

akrebin ayağına takılıyor aksaklığım

ben yoksam zaman da yok!

gözlerimin ardında seni görüşüm

nasıl sıkıştırır tüm anları bir kavanoza?

yaradılışına gizlenen ahenk neden!

ucubeler besledim tutamadığım hayallerle

düşlerimi kovalarla taşımıştım tutku tapınağına

tanrının yerinde yeller esiyor oysa…

kumral bir deniz yılanından öğrendim gülmeyi

zehrin ilk etkisi…

Read more...

bir yitmişliğin öyküsü

bir yitmişliğin öyküsüdür yaşanan

kaybolmuş onurun sahte avuntusudur.

günaha bulanmış ruhun çektiği sancı

kuru gözlerle ağlamaktır yaşanan.

yeni zaman benliklerinde silinmiş

bir han yalancısıdır konuşan.

yolunu arar bedenden bedene

günaha çarpar tövbe diline düşünce.

utancın unutulmuşluğunda kalmış

bir histi duyumsadığı sızı.

kasvetli kiliselere saldı ruhunu

bir papazın sakalındaki sözlerle.

iradenin kaynadığı bir kazandır dünya.

içinde erir inanç, erdem, duygu...

karmaşıklığın kanına siner ruh.

unutulur herkes aynada görülünce akis.

bir şarap şişesine akar bazen.

şarap acısını boğar, ruhu şişeyi doldurur.

çaresizlik avlusunda sızar belki ölür diye,

nihayet ölüm gelir bir tıkaç olur şişeye.



varlık

aralık 2004

Read more...

20/07/2007


00:00’dan sonra

tam bir yıl önceydi. bu saatlerdi, eminim. hayatıma, yüreğime izi hiç silinmeyecek bir yara açıldı. ilk darbeleri yedim. tatlı bir uyuşuklukla sardı ruhumu. bilemezdim. yalanlara kanmaya bugün başlamıştım. ama artık bitti. oyun biteli çok oldu. şimdi acılar yaşanıyor. arta kalandan yepyeni bir anka yaratılıyor. bu sefer kalbi yok. olanların tek suçlusu o!

geride bıraktığım bir yıl bana ne bıraktı?avuçlarımdan kan akmıyor artık. kalbe dair umudunu yitirince insan, artık sıkmıyor dikenleri ayalarında. savaşmak nefes almaya indirgeniyor birden. koşmaya gerek yok. hayat yavaşlıyor. nabız atışları düşüyor..

acıyla yalpalayana dek yalnızlığa dökülüyor insan. büyümek deniyor hayatta kalmaya. ayağa kalkmaya direnmek. kaybolmaya hayatın anlamsızlığı diyiveriyor ve çıkıyor işin içinden. belki de haklıdır.

umursamamayı öğrendim işte. yalanlara rağmen kirletmemeyi elimdekileri. ’yalansa yalanı sevmeyi’, sevdiğimi saklamayı, hiç kimseye göstermeden nefretle üstünü örtmeyi öğrendim. çünkü bir aptal gibi davrandım. hep aptaldım zaten. bedenimi sunduğumda da, kalbimi açtığımda da. ikisi de bir. ikisi de bana ait. ve değerliyim. değerli bir aptalım. kimse el süremez bana. etim kokuşana kadar tanrıların meyvesi kıymetinde. ’seversen sikilirsin.’ dediler, bıraktım sevmeyi. sevdirmedim de kimseye kendimi. korkularla boğuştum durdum. türlü türlü korkular. paranoyalara dönen korku nöbetleri. seversem gider sandım. o gitmese ben gittim. ‘ya beni bırakırsa!’ diye kaçtım sevme olasılığım olan herkesten.Aynı oranda bedenimden de vazgeçtim. bir zamanlar kendimi adadığım o büyük fahişelik kumrunu(?) da terk ettim gitti. =)

bedenim tok, kalbim boş.

yazacak çok şey var. susmayı tercih ediyorum.

hissetmek yazmaktan daha yoğun ve akıcı..

Read more...

sessiz sıkıntı


sıkıntı esrarını koruyan bir işkence mekanizması hala. soluklarla en derine işleyen tek nefes duman; silen, sindiren, çürüten. duvağını kaldırım süprüntülerinden edinen bir bakire gibi bihaberim bu mekânı bana dar eden mahlûkattan.

ah ben...

ah yok oluşumu bana bağlayan kısır ihtişam...

nereden değdin yüzüme öyle duraksamadan, acımadan kestin tin bağlarımı. hadi kurtar beni bu hengâmeden. yırt bedenimi derin hücre çeperlerimden. kanıksamadan akar o kan, düşe düşe çizer portresini boşluğun.

bittiğim tek anda usanır sükûnet sömürmekten havayı. pimini çeker ve patlatır bombasını hayat. tik-tak, tik-tak... saatler geçmişe kayar. başlangıç sonun zamanıdır. yaşlanırken tek yaptığımız başlamaktır. bu yüzden kefenler beyazdır ve bu yüzden intihar eder kimi şairler.

paslan ey tutku! eğril ulu haz!

yaşanan tek anda sil boyayan köpüklerini ellerimden. kavurucu karanlıktayken at üzerinde ne varsa. çıplak gel bana. çıplak koş rüyalarında. kırmızı ellerini gösterme. ne yaparsan yap sakla onları. bir hayvanın derisini sar, belki bir sıçanın. sonra gözlerini ver bana simden bir taşın üstünde. çünkü canım sıkılıyor. çünkü sessiz sıkıntımı canhıraş çığlıklarınla bölmek istiyorum.

Read more...
Web Stats

  © Blogger templates The Professional Template by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP