31 Eki 2008

kaynak

görüyorum
nefes alıyorsun orda
unuttuğum bir yağmur damlası gibi
boynundaki ince tüyleri öpüyorum

ölü bir yıldızı kokluyorum, ordasın
sakladığı bir giz var ormanın
kazıyorsun toprağı çıplak ellerinle
atıyorsun kenara, köklerini söküyorsun soyun
dökülüyor özsuyu hayatın
açtığın çukurda sönüyor ışık

görüyorum
kalçana düşmüş yorgan
bedenin soğuk

Read more...

30 Eki 2008

'birileri yemiş kafayı' ya da 'bize kafayı yedirtecek birileri'



sizlerle radikal'in 29/10/2008 tarihli sayısından bir haberi paylaşmak istiyorum. okurken hem kızdım hem güldüm. birilerinin kafasına belli ki saksı düşmüş bir vakit. skeç gibi bir dialog resmen. buyrun bir de siz okuyun:

İSTANBUL - Bursa'nın Mudanya ilçesinde 14 yaşındaki kız çocuğuna cinsel taciz iddiasıyla yargılandığı davada tahliye olan Vakit gazetesi yazarı Hüseyin Üzmez, Fox Tv kanalında canlı yayına çıkarak hakkındaki iddiaları yalanladı. Kendisine soru sormaya çalışan spikere oldukça ağır sözler sarfetti.Üzmez ile spiker Nazlı Tolga arasında canlı yayında yaşanan diyalog şöyle gelişti:

SPİKER:Sayın Üzmez, küçük yaşta bir kıza cinsel istismar suçlamasıyla tutuklandınız. Aile önce sizi suçladı, sonra şikayetini geri aldı ve bugün serbest kaldınız. Ancak dava hala devam ediyor. Bir de sizden dinleyebilirmiyiz efendim,

ÜZMEZ: Ne dinleyeceksiniz.

SPİKER:Neden gözaltına alındınız? Neden tutuklandınız? 6 aydır cezaevindesiniz. İddialar var, ifadelerde değişiklikler var.

ÜZMEZ:Ben size sorayım eğer dediniğiniz gibi olsaydı ben çıkmazdım. Son dilekçem de de dedim ki ben şimdi beraat istemiyorum. Sizin işiniz Bektaşi'nin işine döndü. Bektaş-i Kuran-ı Kerim'de içkili vaziyette Kuran'a yaklaşmayın ayetinin öbür tarafını okumuyor namaza yaklaşmayın, bunu Kuran yazıyor diyor. Sizin ki Bektaş-i hesabı doğruyu istiyormusunuz. doğruyu istiyorsanız doğruyu söyleyeyim.

SPİKER:Biz size soruyoruz efendim sizin hakkınızda bir suçlama sözkonusuydu. Dava açıldı. Siz tutuklandınız bunlar yaşandı. 6 aydır cezaevindesiniz biz de size sizin ağzınızdan sizin doğrular gerçekler dediklerinizi dinlemek istiyoruz.

ÜZMEZ:Cezaevinde değilim şu anda bir iskelenin üstünde kahvehanede oturuyorum.Eğer dedikleriniz olsaydı cezaevinde oturuyor olurduk. Şimdi memleketin bir çok şerefli ordu komutanlığı yapmış insanları hepsi milletin şerefini omuzunda taşımış göğsünde taşımış o insanlar suçlu vaziyette cezaevlerinde yatıyorlar. Böyle şeyler olduğu sürece bu ülkede gerginlik azalır mı? Lütfen işi kendiniz kurcalamayın, yargıya güvenin yargıya bırakın yargıda olan bir şey hakkında söz söylemeyin suçtur.

SPİKER: Efendim, bizim kurcaladığımız bir şey yok aile şikayette bulundu. Siz de tutuklandınız. Son anda ifadeler değişti. Neler değişti?

ÜZMEZ:Hayır yalan benim hakkımda kimse şikayette bulunmadı.

SPİKER:Kimse sizin hakkınızda şikayette bulunmadı mı?

ÜZMEZ:Hayır, hayır bunların hepsi yalan.

SPİKER:O zaman neden siz tutuklandınız ve 6 ay cezaevinde kaldınız?

ÜZMEZ: Bir takım şeyler olmuş. O kadıncağıza iftira mı edilmiş...Doğrumudur yanlış mıdır ben onu bilmiyorum kardeşim. Hep oraya bakıyorsunuz. Hiç mi ben boynumu oynatmayacağım yahu cendereye sokmayın bizi.

SPİKER: Sayın Üzmez, 14 yaşındaki kızın ifadeleri var, annesinin ifadeleri var sonra bu ifadeler son anda değişiyor. Siz bunlara yalan mı diyorsunuz?

ÜZMEZ: Hayır, değişme diye bir şey yok...Kız Hüseyin Abi'nin, Hüseyin Amca'nın eli dahi değmedi bana diyor. Ben kızı sadece gittiğim zaman gördüm.

SPİKER:Sayın üzmez bunlar ifadeler değiştikten sonraki boyutu. Bu ifadeler niye değişti efendim. Öncesinde neden bunlar yaşandı siz neden 6 aydır tutuklusunuz?

ÜZMEZ: İfadelerin değişmesi diye bir şey yoktur ortada. Gerçekler ortaya çıkmıştır. İfadelerin değişmediği için Allah'a şükrediyorum. Kızı hemen gözaltına aldılar. Kız hemen resmi bir kurumda gözetim altına alındı. Böyle olunca kimse ona gidip 'Şunu de bunu de' diyemedi. Düşmanlarımızın önündeki set kapandı. Onun için ifade değiştirme diye bir şey yok. Şikâyet diye de bir şey yok.

SPİKER:Anladığım kadarıyla bir komplodan bahsediyorsunuz daha önce de bunu söylemiştiniz size bir komplo yapıldığını. Kim size neden komplo yapmak istiyor?

ÜZMEZ: Hz.Peygamber diyor ki 'Şöhret bir afettir. Şöhretli insanlar her zaman bir tehdit altındadır.' Siz duymadınız mı İstanbul'da Karaköy rıhtımında bir SAS komandosu bir binbaşı bir serseri tarfından bıçaklandı ve öldürüldü siz bunu bilmiyor musunuz?

SPİKER:Efendim bunun bizim konumuzla hiçbir alakası yok. Biz şu anda devam eden dava hakkında konuşuyoruz.

ÜZMEZ:Devam eden dava hakkında konuşmak bir suçtur, suç işliyorsunuz şu anda, ben sizi ikaz ediyorum.

SPİKER:Avukatınız sizin kulağınıza birşeyler söylüyor, bunu görüyoruz. Biz davanın gidişatını etkilemek için bir şey söylemiyoruz. Biz bir yorum da yapmıyoruz. Size soru soruyoruz.

ÜZMEZ; Ne sorusu soruyorsunuz? Siz yargıç mısınız Siz savcı mısınız? Kimsiniz siz hem de sesinizi ayarlayın. Nezaketli olun.Size cevap vermek zorunda değilim. Aklınızı başınıza toplayın. Sözümü kesmeyin benim. Ben keserim yoksa..

SPİKER: Hüseyin Üzmez, biz size söz hakkı verdik zaten bu yüzden yayındasınız.

ÜZMEZ: Aman ne büyük lütufta bulunmuşsunuz, bana söz hakkı vermişsiniz.

SPİKER:Efendim lütfen sakin olun sizinle konuşmaya devam edelim. Bizim amacımız sizinle tartışmak değil.

ÜZMEZ; Tartışamazsınız ki zaten tartışamazsınız. Çünkü gerçekleri söylemiyorsunuz.

SPİKER:Biz burda sadece soru soruyoruz. Başka bir iddiamız olamaz. Gazetecilik görevimizi yerine getiriyoruz habercilik yapmaya çalışıyoruz.

ÜZMEZ:İhbarda bulunuyorum. Suç duyurusunda bulunuyorum. Yarın bir savcı yakanıza yapışırsa size kimse arka çıkmayacaktır.Göreceksiniz suç işleyeceksniz bir de sesinizi ayarlayın. Siz savcı değilsiniz.

Ben sizin hiçbir şeyinize inanmıyorum. Tamamen yalan üzerine bina ediyorsunuz, doğruyu dinlemeye de sabrınız yok.

SPİKER:Lütfen olayı kişisel bir tartışmaya dönüştürmeyelim. Siz bizim sorularımızı yanıtlamak için yayına çıkmadınız mı? Efendim biz hiçbir şey söymlemiyoruz ki savcının hazırladığı iddianame hakkında konuşuyoruz.

SPİKER:İfadeler hakkında konuşamazsınız, dava hakkında konuşamazsınız.

ÜZMEZ:Bugün bir şey söyledim. Sayın Reis-i Cumhur yasal haklarına dayanarak beni affetse ben kabul etmem. Afla çıkmam benim için güya kanun değiştiriyormuş iktidar. Böyle bir kanun değişikliğiyle ben yine çıkmam. Çünkü ben suçsuzum ben beraat edeceğim. Ben Türkiye de hakimler olduğuna inanıyorum Türkiye nin yargısı var savcısı var polisi var bilmem nesi var siz kimsiniz de bir gazete titri ile ortaya çıkmışsınız. Ortada konuşup duruyorsuz kendinizde hak buluyorsunuz. Suç işliyorsunuz, Sizi ikrar edilyorum ve suç duyurusunda bulunuyorum. Sizi uyarıyorum. Biz allahtan başka kimseden korkmayız korku hissinin de ne olduğunu ben çocukluğumdan beri bilirim. Ona göre bana bu şekilde muamele edemezsiniz. Eğer yüreğiniz varsa bir televizyonda açık oturuma çıkarım konuşalım sizin gibilerin çoklarını yere serdim ben.

SPİKER:Hüseyin bey, Biz sizinle açık açık konuşmaya çalışıyoruz. Biz size sorduğumuz soruya cevap almaya çalışıyoruz. Benim size tek sorduğum soru ilk sorum olayı sizin ağzınızdan dinlemek istediğimizdi. Lütfen birde biz bize olayı anlatabilirmisiniz dedim.

ÜZMEZ: Ben o ifadeleri mahkemede verdim, mahkemede onu doğru bulduğu için beni tahliye etti. Ben ne zaman ki mahkum olursam eğer bu suçtan beraat etmezsem o zaman gelin, o zaman konuşalım dedim. Beratimi istiyorum dedim.Avukatınız varsa gönderin dosyaya baksın.

SPİKER: Sizin küçük kızla evlenmek istediğinizi söylemiştiniz. Sizin ifadelerinizde bunlar yeralıyordu. Bunlar doğru mu? Eğer doğru ise 14 yaşındaki kızla siz neden evlenmek istediniz?

ÜZMEZ: Bak burda da işi saptırıyorsunuz. Eğer bir kız reşit olmuşsa bizim inançlarımıza göre o kız evlenebilir.

Söylediğim budur Allahın emri de budur. Biz tabi ki İran da değiliz Arabistan da da değiliz. Türkiye Cumhuriyetindeyiz T.C vatandaşı olarak ta iftihar ediyoruz

SPİKER:14 yaşındaki bir kızın kendi isteğiyle evlenmesi söz konusu değil. Tabii ki TC yasalarına göre bunu karıştırmayalım.

ÜZMEZ: Efendim tekrar ediyorum. Ben sağırım ama siz benden de sağırsınız. Ben diyorum ki bizim inançlarımıza göre akılbali olan regl olan bir kız artık reşittir. İnancımıza göre böyledir. Biz Türkiye Cumhuriyetindeyiz.

Eğre demokrasiyse bu benim inanmadığım demokrasiyse demokrasi bu değil. Bu birtakım azınlığın çoğunluğa tahakkümü oluyor. Olamaz bu

SPİKER:Olamayan nedir efendim?

ÜZMEZ Olamaz dediğim şudur. Azınlık çoğunluğa tahakküm edemez zaten dremokrasinin en büyük tenkitlerinden birisidir bu. Demokrasi çoğunluğun diktatöryasıdır derler. Biz de tam tersi oluyor.

SPİKER:14 yaşındaki bir kız çocuğunun evlenmesine hukukumuzun izin vermiyor.

ÜZMEZ:Evet biz de ona riayet ediyoruz.

SPİKER:Siz 76 yaşındasınız ve 14 yaşındaki bir kız çocuğuyla evlenmek istiyorsunuz bu sizce doğru mudur?

ÜZMEZ:Ben inançlarıma göre konuşurum.Ben inancıma bakarım. Bana göre bir tek hakikat vardır Allah'ın kitabı Resullah'ın sünneti gerisi fasa fiso yalan ayaklarımın altında.

SPİKER:Yani siz T.C yasalarını tanımıyormusunuz?

ÜZMEZ:Tanıyorum elbette tanıyorum. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşıyorum. Ama Türkiye Cumuriyeti benim inaçlarıma müdahale edemez. Laiklik bu değildir.Biz laikliğe de karşı değiliz. Biz sadece laikliğin Türkiye'deki uygulamasına karşıyız. Türkiye de laiklik dinsizlik şeklinde uygulanmıştır. İşte bu mesele bu kadar basit.Siz kiminle konuştuğunuzun farkında değilsiniz. Tabii inancıma göre evlenebilirim. Ama evlenmedim işte evlenmiyorum ne diyorsunuz. İlla beni yatağa koymak mı istiyorsunuz? Benim sağdıçım mı olacaksınız?

SPİKER: Olur mu Sayın Üzmez?

ÜZMEZ:Olmazsa öyle konuşma. Öyleyse evlenseydim evlenirdim kimse seni şikayet etmezdi.

SPİKER:Siz küçük kızla evlenmek istediğinizi söylemediniz mi?

ÜZMEZ: Hayır efendim. Hayır inancımıza göre evlenilebilir. Çünkü reşit dedim. O kadar yapmadık Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşıyoruz. Kanunları çiğnemeye niyetimiz yok. Ben sizi davet ediyorum sizin krallarınızı da davet ediyorum gelin bir tv de tartışalım.

SPİKER:Efendim zaten şu anda bir televizyonda canlı yayında tartışıyoruz.

ÜZMEZ: Sizinle tartışmam. Sizinle tartıştım. Sizin şeyinizi tarttım. Biliyorum sizde bir kere hitabet nezaketi bile yok. Siz nasıl konuştuğunuzun farkında değilsiniz. Benim karşımda savcı gibi hakim gibi konuşuyorsunuz. Buna sizin hakkınız yok.Yarın namuslu vazifesini bilen hepsi namusludur o namuslu insanlardan birsavcı kulağınıza yapışırsa kimse sizi kurtaramaz sizi ne televizyonunuz ne de bu kafanız kurtarır, ikaz ediyorum sizi ve suç duyurusunda bulunuyorum.

SPİKER:6 aydır neden cezaevindesiniz?

ÜZMEZ: Bunu avukatım söylesin. Ama ben şunu söyleyeyim.Bugün 6 ay cezaevinde bulunmak mesele değildir. Asıl mesele cezaevine girmemekdir. Oraya girmek mutlaka şerefsizlik demek değildir. Bazı yanlış uygulamalar vardır.Bu ülkeye hizmet etmiş insanların şerefini sırtlarında taşımış insanların cezaevinde yatmasını siz uygun buluyor musunuz? Ben uygun bulmuyorum.

SPİKER:Cezaevinden çıktığınız anda nefsime kırgınım dediniz neden?

ÜZMEZ:Öyle birşey dediğimi hatırlamıyorum ama nefsimle iftihar etmiyorum. Nefis insanı kötülüğe sürükleyen yaratılıştır insanın içinde kötülüğü gösteren bir meyildir. O meyilden hepimiz şikayetçiyiz. Allah bizi nefsimizin esaretinden kurtarsın. Nedir yani nefsinden şikayet etmekte mi yasak.

-HUKUKU BİRİNCİLİKLE BİTİRDİM-

Hüseyin Üzmez, Müslüm Gündüz ile ortaya çıkan görüntüleriyle ilgili olarak "Müslüm benim dostum Müslüm dünyanın en dürüst insanıdır en namuslu insanıdır siz ne zannediyorsunuz" dedi. Spikerin "Günah benim kime ne sözünden ne anlamamız gerekiyor buna bir açıklık getirebilirmisiniz" sorusuna ise "Onu sizin bana sormamanız lazım. Sizin bu konuda bilgisiz olduğunuz ortaya çıkıyor. Ben hukukçuyum. Hukuk fakültesini de birincilikle bitirdim. Biraz dikkatli konuşun benimle. Yani nedemek günah benim kime ne. Ben günah işleyeceğim günah tabiki benim olacak" diye konuştu.

Üzmez daha sonra stüdyoya telefonla bağlanan ilahiyatçı Arif Aslan'dan özür diledi. Daha sonra diyaog şu şekilde devam etti:

SPİKER:Sayın Üzmez konuya gelebilirmiyiz lütfen konuya gelebilirmiyiz?

ÜZMEZ:Lütfen kesme sözümü.

SPİKER:Sorularımıza cevap almak istiyoruz uzun süredir konuşuyorsunuz.

ÜZMEZ:Konuya geliyorum.Ben sanık değilim size cevap vermek zorunda değilim.Bir kardeşimle konuşuyorum

SPİKER:Biz gazeteciyiz biz haberciyiz size soru soruyoruz.

ÜZMEZ:Bırak bırak gazeteci filan dinlemiyorum ben vaktiyle gazeteci vuran adamım. Gazeteci vuran adamım.(İlahiyatçı Arif Aslan'ı kastederek) kardeşimden özür diliyorum ben onun elini bile öperim.

SPİKER:Sayın Üzmez az önce sözlerinizden Ahmet Emin Yalman'ı vurmakla övündüğünüzü anladım bu doğru mu

bununla övünüyor musunuz?

ÜZMEZ:Allah'tan korkun yahu hayatımın yarısı gitti bu yüzden gazeteci vurdum kaderi-ilahiye bakın ki ben de gazeteci oldum dedim bunda ne var.

SPİKER:Gurur duyarak söylediniz Sayın Üzmez, bunun için sordum bununla övünüyorsunuz

ÜZMEZ:Aman allahım ben sizin ruhları okuduğunuzu böyle insanın ruhuna girdiğinizi bilmiyordum. Ben size gerçekleri söylüyorum. (dha)

( http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=Detay&ArticleID=905744&Date=30.10.2008&CategoryID=77 )

Read more...

29 Eki 2008

bir başkadır benim memleketim (!?)

bloglarımızı bize geri mi vermişler? holleeyyy..

"yok yahu!"

aman da aman bloguma da girebilmişim insan gibi..

"görürsün insan gibi nerenize girecekler.."


blogspot'tan delil toplayana kadar bu aklı kıtlar ve beceriksizler can-ı gönülden fink atalım bari bloglarımızda. hala bir yazı girmemiş olmanın ezikliğiyle yazıyorum işte. yine sesimi duyan, cümlelerimi okuyan 1-2 insan olacağını bilmek içimi ısıtıyor.

aklımı karıştıran bunca curcunanın içinde bir de 'digiturk'ün yaptığı eşeklik iyiden iyiye felç etti beynimi. hayretle izler oldum neler oluyor, neler bitiyor diye. böyle mal gibi oturup izlersem birgün beni de kapatıcaklar diye korkuyorum.

interneti tedavülden kaldıracak bu hükümetler. noluyo len! yoksa dışa kapalı, içe gömük ılımlı islam politikalarının kölesi mi olacağız yakında. anayasa mahkemesi kamusal alanda türbana izin vermedi diye bunlar da bizden mi alıyorlar hınçlarını nedir. bizi neden böyle kategorize ediyorlar?

sorular sorular..of yazamıyorum daha fazla. bu yasağın üstüne paslanmışım. paslarımızdan silkinmemiz dileğiyle şimdilik hoşçakalın dostlar =)

Read more...

26 Eki 2008

Read more...

25 Eki 2008

isyan - direniş - idam




hepimizi sarsan haberi karoshi'den aldım. inanılmaz sinirliyim. bu siteyi hangi mahkeme neden kapatır. akp'nin bu sessiz sansür politikasına eklenen birçok site var. darwinizmle ilgili siteler, atatürk'e karşı olduğu söylenen siteler (?), ahlaka aykırı olduğu ileri sürülen siteler.. vb her geçen gün yersiz sebeplerle insanların iletişim özgürlüklerine baltalar vuruluyor.

bu olayların bikaç kat daha şiddetlisi uygun iktidar ve ortam olduğu için iran'da yapılıyor. fuhuşa özendirdiği için blog yazarları idamla yargılanabiliyor. düşüncenin önüne nereye kadar geçecekler. bu ülke avrupa birliği'ne girmeye çalışıyor ama dünyayla iletişimi kuran en önemli araç olan internet sansürlerle daraltılıyor.





sürekli yerdiğimiz iran amerika birleşik devletleri'ne kafa tutacak kadar ileri bir teknolojiye sahip halbuki. iran'a döndük derken durup birkaç kez düşünme ihtiyacı duyar oldum.

arkadaşlar!

birşeyler yapmalıyız. sokaklara mı çıkarız artık, yoksa avrupa insan hakları mahkemesi'ne mi dava açarız bilmiyorum ama bu konuda yapılabilecek hukuki yolları araştıracağım. herşeyi bir kenara bırakıp şu adamlara dur diyelim artık. of çok sinirlendim. bu kararı veren hakimin kalemini kıçına sokup orda kırmak istiyorum!!

Read more...

20 Eki 2008

cümlenin ögeleri vs blog'un ögeleri

bölüm 1

zamirler birbirine karıştı. o, sen, biz, onlar.. anlamı olan bütün zamirler silindi. şimdi 'ben' var bir tek. düşleri ve düşüşleri devam eden, ama biraz daha tutunmayı öğrenmiş, biraz daha kaçmasını bilen, okyanusun altına gömülmüş bir fay hattı tehlikesinde bir 'ben' var şimdi. hedefi olan bir ok gibi fırladım yaydan. kimse durduramaz, battal gazi olsa duramaz karşımda.

özneler silindi, silikleşti en güçlüleri. sen, o, biz, onlar.. farketmiyor artık. oturmaya mı geldik, kalkıp oynayalım azıcık da. gerdan kıralım, olmadık figürler yapalım. gösterelim kimmiş, neymiş bu adam. bakın köyün delisi yine ortalıkta. hışımla çıkıyor evinden. sağa, sola sataşıyor işte. dilinin kemiği yok, her heceye dönüyor şu dünya.

bağlaçlar ötelendiler. ve, ile.. adım tek anılsın, bir başıma yeterim insanların dilini doldurmaya. yetmediğim yerlerde komşuları çağırırım yardıma. güleriz, ölürüz eski dostlar gibi. sonra arkalarımızdan dedikodular döner envaiçeşit.

zarflar önemsenmiyor artık. sonra, olunca, durarak, bekleyerek.. "ol!" diyor ve oluyor işte. fazla uğraşmadan, beklemeden, düşünmeden. aslolan eylem diyor.


bölüm 2

çivisi çıkmış dünyanın. insanların yüzüne gerçekleri söylemek herkesin duyacağı şekilde hoş karşılanmıyor. fısıldasan yüzüne bakan olmuyor. deli bellenmek ne güzel. keşke herkes(hepiniz) biraz deli olsanız. sırça saraylarınızın duvarlarını içten temizleyin. dışarıyı ve evinizi daha net göreceksiniz. etliye, sütlüye karışmayan, ancak bol bol konuşmasını ve yazmasını bilen korkak bir ırkız sanırım. ırk diyorum çünkü bir nesil değil böyle olan. sinikleşen koca bir ırk olmuşuz. ah sokak ağzıyla yazmak istiyorum bol küfürlüsünden. şu resmiyeti rafa geri koyup o olayım ben de. hepimizin yapması gerektiği gibi. küçük duyargalarımızı kabartıp irkilelim azıcık. rahatımızı bozalım ya da çenemizi kapatalım. çeneler kapanana kadar ben konuşmayı planlıyorum. sizden pek de bir farkım yok, evet. kıçımı yayıp oturmaya devam edeceğim ben de. öyle yapmıyormuş gibi davranmayarak elbette..

Read more...

15 Eki 2008

ilgileniyorum vs ilgilenmiyorum

şimdi size uzun zamanların birikimi olan bir derleme sunacağım. bahsi geçen eğlence ürünü profil sitelerinden birkaçında fotoğraflarımın altında yer alıyor. ( evet insanlarla tanışmak için sitelere profil açıyorum. kimisiyle arkadaş oluyorum, kimisiyle sevgili. kimisiyle de yalnızca yatıyorum. ) bana kalırsa oldukça eğlenceli. buyurun eğlenceye olan yoksulluğumuzu biraz daha doyuralım.


kimsenin iç çamaşırlarıyla ilgilenmiyorum.

kadınlarla ilgilenmiyorum.





karaktersizlerle ilgilenmiyorum

abazalarla ilgilenmiyorum.

aptallarla ilgilenmiyorum.

konuşmasını bilmeyenlerle ilgilenmiyorum.

çocuklarla ilgilenmiyorum.

kalem kaşlılarla ilgilenmiyorum.

kibirden kirpiye dönenlerle ilgilenmiyorum.





playgay'lerle ilgilenmiyorum.

starbucks ve türevleriyle ilgilenmiyorum.

yürüyen penis ve kalçalarla ilgilenmiyorum.

ukalalarla ilgilenmiyorum.

bencillerle ilgilenmiyorum.

kendini matah sananlarla ilgilenmiyorum.

sakin insanlarla ilgilenmiyorum.

emeklilerle ilgilenmiyorum.

oyunbazlarla ilgilenmiyorum.

ortam gülleriyle ilgilenmiyorum

aklı çükünde olanlarla ilgilenmiyorum.

züppelerle ilgilenmiyorum.

romantik prenslerle ilgilenmiyorum.

aktiflerle ilgilenmiyorum.

drama queen'lerle ilgilenmiyorum.





----------------------------------------------------------


akıllılarla ilgileniyorum.

uyuşturucu müptelalarıyla ilgileniyorum.

sigara içenlerle ilgileniyorum.



( smoking, photographer's self portrait, by stuart fresk. late 1930's. )

sevişebilenlerle ilgileniyorum.

jazz'dan, blues'dan ve şiirden anlayanlarla ilgileniyorum.

dürüstlerle ilgileniyorum.

sanattan anlayanlarla ilgileniyorum.

net fotoğraflılarla ilgileniyorum.

temiz ama bakımsız tiplerle ilgileniyorum.



içen sıçan tiplerle ilgileniyorum.


okuyanlarla ilgileniyorum.

açıksözlülerle ilgileniyorum.

yay ve kova burçlarıyla ilgileniyorum.

uzun boylularla ilgileniyorum.



PS. insan ne istemediğini bilmeli. onun için ilgilenmediklerimin listesi daha uzundur.

Read more...

12 Eki 2008

"üzgün adım ileri marş!"




bir insanın ölümünü kutluyorum. hayata karşı ölüm diyen bir insanın, gerçek bir şairin, ve gerçek bir yerleşik yabancının. benim kadın'ım deyip sahiplendiğim, bana ait ve aidiyetimin sahibi olan bir ruh. huzurlu ölüyorsa birileri dünyada nilgün marmara da onlardandır. hiç tereddüt etmeden kendini boşluğa bırakan sessiz bir çıkış yolu, 6. katın duyumsuzluğu ve yatay bir direniş hareketi yaptığı. dostlarına " bizim yapamadığımızı yaptı kız. " dedirten yalpalayışını duyuran şiirleri kaldı ardında.


"kuğuların ölüm öncesi ezgileri şiirlerim,
yalpalayan hayatımın kara çarşaflı
bekçi gizleri.

ne zamandır ertelediğim her acı,
çıt çıkarıyor artık, başlıyor yeni bir ezgi,
-bu şiir -
sendelerken yaşamım ve bilinmez yönlerim,
dost kalmak zorunda bana ve
sizlere!"

( kuğu ezgisi )





özel hayatını çok da iyi bilen yok. üstadı sylvia plath gibi bir onun bilinçli ölümü için de çeşitli senaryolar yazılmış. intiharını eşiyle bir kavgasına bağlamak nilgün marmara'nın iç dünyasından ve şiirlerinden ne kadar uzakta olunduğunu ispatlar ancak. hayat ve ölüm arasında ince bir çizgidir şairler. rock starlar gibi uyuşturucu öldürmez onları, ölmeye doğmuş akıllardır onlar. kaos ve melankolinin musallat olduğu ruhlara sahiptirler.


"yüzü olmayan bir palyaço, elleriyle olmayan yüzünü örtüyor ve ağlıyor. içerden ağlıyor ve ölüyor. zaman yüzünü eskitemez çünkü yüzü yok!

yok yüzlü palyaçonun giysisi olması gerektiği gibi oysa, kabarık yakalar ve renk renk kareli tulumu.

yüzüyorlar, saydam ve ılık suyun içinde, şiddetle. yukarıdan görülüyor bedenleri yarım, belden aşağıları yok. hızla kayıyorlar sıvının içinden, adaya vardıklarında kollarıyla tırmanıyorlar kesik bedenlerini yukarı çekerek adamlar...
benle benim aramdaki farkı görebiliyor musun?"

( pavor nocturnus ya da delikli uykular )


bir adam tanımıştım. yeraltından dünyaya lanetler savuran bir adamdı. anason kokardı hep, ve şiir kurardı, hala da kurar. hem kurar hem yaşar şiiri. tanıştığımızda ilk gece marmara'yı sordum ona. durmadı fazla uzunca üstünde. "tutunamadı.." deyip geçti. ona yazdığım şiirde şöyle anlatmıştım:


"ben marmara'da uçar dedim intihar balıkları
ve orda yüzer leş yiyen kuşları.
o "evet" dedi, "marmara tutunamadı."


ilhan berk büyük nilgün diye tanıtmış kendisini ilk kez edebiyat çevresine. bir yazarın çılgın karısının adı olan zelda diye ad takmış cemal süreya ona. ece ayhan türkiye'deki en gerçek marjinal olduğunu ileri sürmüş.


"bombalandıktan sonra, heba kuşlarının bir bölüğü akıl ve beden yaralarını
resmettirip, satamadılar. büyük bir bölümü yaralarıyla dilenme sayesinde
unutuş duvarını ördüler. eksi sıcaklığında anımsamanın hiç ses çıkarmadan
yıllardır bekliyor gizleyip yaralarını heba kuşları. öçleri uzun tutar onların;
bombacıyı, her zamanın bombacısını bulduklarında açılacak vücut ve akılları
katil bir öpüşle. bileklerini çevreleyen mavi tül uçup yittiğinde kurtulabilecek
küçük kız darbe arayışından, belki de!"

( heba kuşları )


karanlığın bir ruh hali olabileceğini ve bunalımın zeka ve yetenekle kaleme dökülebildiğini görüyorum onda. doğmuş olmak onulmaz bir yaradır ve getirdiklerinden kurtulmayı beynindeki tüm hücrelerle istemiştir nilgün marmara. kaos ve varoluş sorunları onu içindeki mağaralara sokmuştur. içinde kaybolduğu gizil bir labirentteydi ve tek çıkış yolu yazmaktı. yazdı, yazdı ve kaleminin ucu kırıldı.


"yok böyle bir şey yok!
sunduğun sağaltımı kaçkın bir geçmiş,
sayrılık tutsağı bir gelecek duyumu bulanık,
sisi varlığının üzünç kanıtı bir vaktin
şimd'i_
beni bağışlayan sarsan
aşan bizleri mor birliktelik.."

( ancak yazgıdır bu )


"ey, iki adımlık yerküre
senin bütün arka bahçelerini
gördüm ben!"

( düşü ne biliyorum )


beni nilgün marmara'ya bağlayan şiiri de eklemek istiyorum..


"pek az zamanı kaldı bu zora koşulmuş bedenimin,
olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi...
tüy, kan ve hiçbir salgıyı düşünmeden,
kesmeliyim soluğunu doğmuş olmanın!

nasıl da biçilmiş kaftan ölüm
bu solgun yürek için.
sevinçlerle sevinçleri bağlamayan zaman bir.,
bir boz köprü ve onun dayanılmaz gölgesi.

yitiyor işte gözardı edilen bedenim,
olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi...
dost, ana baba ve hiçbir umudu düşünmeden
doğramalıyım bu tiksinç vücudu beynimle!

bilirmiydim yaklaşan karanlığı daha önceleri,
son verilebilir yaşamın benimki olduğunu?
şendim, şendim ben,
kahkaham insanları ürkütürdü!

zamanı azaldı artık, zorlanmış bedenimin,
olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi...
aşk, bağ ve hiçbir utkuyu düşünmeden,
kalıvermeliyim öylece kaskatı!"

( savrulan beden )

Read more...
Web Stats

  © Blogger templates The Professional Template by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP