29 Oca 2009

bu gidiş, bir de dönüş olacak



"gitmek gitmektir işte..hepsi bu" diye yazmış ya cem adrian şarkısında ( nereye gidiyorsun?), işte öyle bir gidiş yaşamanın arifesindeyim. daha önce de gitmeyi denedim. o sefer kaçar gibiydi, durdum, kaldım. şimdi yaşam dolu bir gidişteyim. üstelik dönüşü olan bir gidiş. lafı daha fazla gevelemeden sadede geleyim; şubat ortasında bir dönem okumak için polonya'ya gidiyorum. yaklaşık 5 ay kalacağım orda.ne olacak, hayat ne getirecek bilmiyorum ama umutluyum. biraz buralardan uzak kalacak olmanın verdiği huzur, biraz da farklı bir kültürü tanıyacak olmanın verdiği heyecanla bekliyorum. gitmeme birkaç hafta var daha ama bu sürenin çabucak geçeceğini biliyorum. özleyeceğim yerleri ve insanları şu kısa zamana sığdırma telaşındayım. ve sizleri de tanımayı çok isterim. kıssadan hisse görüşmek-tanışmak isteyen blogdaşlarım varsa ulaşalım birbirimize. istanbul'da bir görüşme ayarlayalım. uzun süredir tanıdığım ama hiç göremediğim arkadaşlarımı özellikle davet ediyorum. onlar kendilerini biliyorlardır. sevgiler.. saygılar.. =)

Read more...

27 Oca 2009

iç huzuru



boynumdan dökülen bu dokunuşlar..
bitiş anıyor tenimi
kış gülüşü oynaşıyor sonla
bitiş anıyor gözlerimi
ölüm benden çok uzakta
sözlerim kısa ömrümün çakılları
ben insanın tabiatıyla
koşarken gizli bahçemde
dudaklarımı okşuyor rüzgar
boşluk alıyor benliğimi
koşarken gizli bahçede
bitmek ne güzeldir
tanrının kollarında
seviyorsan eğer onu
ve açmışsan ellerini
ne güzeldir bitmek
tanrının kollarında

kızıl saçlı kadın
geldiğinde bana
huzur bulacak kalbim
belki de

( fotoğraf: http://www.koncuk.com/wp-content/uploads/2008/05/bahar3.JPG )

Read more...

24 Oca 2009

elveda geçmiş



sükunet dağlardan indi usulca
mülteciler göçüp gitti uzaklara
şehirde öğle vakti, güneş en tepede
ıssız gölgelikler kapladı ağaçların altını
yalnızlık öyle bela mıydı ki
geldi buldu bizi sığınağımızda
menekşeler soldu, güller bitap
kaldık çölün ortasında bir başımıza
yitirdik ve yitirildik bir yerde
hiç gülmemiş saydık çocukları
öptük, okşadık
hassas bir telaştı mutluluk, her an kırılgan
kardeştik, göçüp gitti mülteciler uzaklara
dosttuk hani 'biz' vardı yoktu daha ötesi
tükendi şimdi yaşama hevesi
yaşlıların gözlerinden okunuyor acı
sevmişti gençken gidenlerden birini
tepeleri aşarak geliyor bulutlar
getirmiştir belki uzaklardan bir nefes
yağ üstümüze yağmur, ıslat gözlerimizi

( ilk yayınlanma tarihi: 03.03.2008 )

Read more...

22 Oca 2009

sessiz sıkıntı

sıkıntı esrarını koruyan bir işkence mekanizması hala. soluklarla en derine işleyen tek nefes duman; silen, sindiren, çürüten. duvağını kaldırım süprüntülerinden edinen bir bakire gibi bihaberim bu mekânı bana dar eden mahlûkattan.

ah ben...

ah yok oluşumu bana bağlayan kısır ihtişam...

nereden değdin yüzüme öyle duraksamadan, acımadan kestin tin bağlarımı. hadi kurtar beni bu hengâmeden. yırt bedenimi derin hücre çeperlerimden. kanıksamadan akar o kan, düşe düşe çizer portresini boşluğun.

bittiğim tek anda usanır sükûnet sömürmekten havayı. pimini çeker ve patlatır bombasını hayat. tik-tak, tik-tak... saatler geçmişe kayar. başlangıç sonun zamanıdır. yaşlanırken tek yaptığımız başlamaktır. bu yüzden kefenler beyazdır ve bu yüzden intihar eder kimi şairler.

paslan ey tutku! eğril ulu haz!

yaşanan tek anda sil boyayan köpüklerini ellerimden. kavurucu karanlıktayken at üzerinde ne varsa. çıplak gel bana. çıplak koş rüyalarında. kırmızı ellerini gösterme. ne yaparsan yap sakla onları. bir hayvanın derisini sar, belki bir sıçanın. sonra gözlerini ver bana simden bir taşın üstünde. çünkü canım sıkılıyor. çünkü sessiz sıkıntımı canhıraş çığlıklarınla bölmek istiyorum.


( ilk yayınlanma tarihi: 16.09.2007 )

Read more...

18 Oca 2009

ışıkları kapatın, insanlığımı giyeceğim



herhangi birisi olarak başlıyorum yazıma. ben herhangi bir dünya vatandaşıyım. ellerimin ya da gözlerimin diğerlerinden hiçbir farkı yok. herkesin bakabileceği gibi bakıyorum, onların görmediklerini görebiliyorum ama. onların yazamadıklarını yazabiliyor ellerim. duyarlığım onların yok saydıklarını algılayabiliyor ve bundan sonsuz bir acı duyuyorum. "dünya böyle bir yer miydi hep?" diye sormadan edemiyorum zaman zaman. uygarlık dediğimizi, devleti ve ona bağlı güçleri oluşturan düşünürler geleceğe nasıl olur da böylesine bir lanet bırakabilirdi? gelecek karanlık, umutsuzluktan da beter bir ideolojiye dönüşüyor zaman.

ağzımda çiğnediğim her lokma düğüm düğüm olurken boğazımda ve güvenle attığım her adım ayaklarımın altından kaydırıyorken insanlığımı hayata nasıl bağlanabilirim umutla? çocuklar ölüyor, babalar savaşın sembolleriymiş gibi bebek ölülerini gösteriyorlar. dünya yine de görmüyor. dünya duyarlığını öylesine kapamış ki dünya kendi rahatını düşünüyor. yazdım ya dünya vatandaşı olduğumu, utanıyorum öyle olmaktan da. bu kadar riyakar bir dünyanın vatandaşı olamam. vatandaşını bu kadar aptal sayan bir iradenin altına giremem.



ışık doğudan yükselirdi bugüne kadar. ışıkları kim kapadı? artık doğu da karanlık, batı batışını kutluyor zaten. bütün kara ütopyalar kitapların dışına çıktı sanki, sinema perdeleri aynaymışçasına dünyayı yansıtıyor. odama ışık girmiyor, odam dünyanın en aydınlık yeri buna rağmen. kimse görmüyor çünkü. gözleri ipek urganlarla boğdular, battal gazi filmlerindeki gibi dağladılar gözleri yalancılıkla.

ben basit bir dünya vatandaşıyım. herkes kadar sıradan, herkes kadar bir iradeyim. beni bu düzene bağlayan tüm sözleşmelerimi feshediyorum. devlete karşı tüm sorumluluklarımı inkar ediyorum bu düzen bitene kadar.



yazımı devletsiz ve milletsiz bir insan olarak bitiriyorum. en sonunda bir insan olabilmek güzel.

Read more...

16 Oca 2009

matmazel boyalıkuş




hüzün sızar araladığında
boyadığı yalancı kirpiklerinden
gözleri ödlek ağıtlar döker bayanın
sağlam ellerine
avucunda kahkaha taşır matmazel
okşar utanmazlığı cesurca
yeraltında uçan boyalı kuş


sahneyi arşınlıyor yüksek topuklarıyla
delikanlılar hayran güçlü vücuduna
çevik bir albatros sığ sularda
ağzında şarkılar
savaşmak için doğdu matmazel
kanat çırpıyor yaşamak için
edasında bir sessizlik


dalgın bakışlarında geçmişi taşır
ustura kadınlar, iğdiş oğlanlar
sokakların ince yaradılışlısı
merhametli yiğit
düşlerine giden geçide doğru
derin bir kuyu açıldı ağladığında
yastığına akan kırmızı sonu oldu ömrünün

Read more...

12 Oca 2009

yedi'leme

I.
öl şimdi yalnızlığı da alıp
bitsin kalp kırıklığı
parçaları topla teker teker
öl şimdi başını alıp

II.
düşünmezsin sen
kırık maskenin ötesinden
bakarsın dünyaya zevkle
çocuklar öldü mü kıtalarda
ihanet boğdu mu yürekleri
bilmezsin

III.
masallar dinledim

IV.
gözlerimi ala boyayan
hangi arsız kalpti
arzu, tutku ve ucuzluk
kemirdi yavan sevgiyi

V.
bilince ellerinle tuttuğunu
emin olunca
elde ediş tamamlanmıştır

VI.
yalan, söyleyenin yüküdür
ona inanmak yalancılıktır

VII.
korkuların arasında sıkıştın
kolpa cellattan kaçarken
intiharın sıcak yatağına düştün


( ilk yayınlanma tarihi: 23.05.2008 )

Read more...

8 Oca 2009

çelişkiler şiiri

çelişkili bir girdaba akıyoruz
umudun acemisiyiz bu toplantıda
dışarda bir kavga ki
koyun koyuna cellatla kurban
kuşku dağıtan ezgiler söylüyor karabatak

çelişkili bir korkuya düşüyoruz
bitme riski taşıyor her parçamız
parçalandık bilesin sokaklarda odalarda
söz söze küsmüş akıl akıla
susalım yalnızlığımızı çalan bu toplantıda

tutarlı bir kaçış yolu buluyoruz
herkes sağındaki oluyor bir başkası
önce kendimizden geçiyoruz
sonra sahip olduklarımızdan
bir de bakmışız fark yok aramızda
aynıyız.

Read more...

5 Oca 2009

kaybolanlar

puslu bir uyku döküldü dilime
yalnızlığın çarmıhında geçirdim inzivamı

ölüm umulmadık anda gelir
birden çıktım kapından
yanılmış bir tebessümle

kadın sihirli bir değnektir
dört yana büyüyen vajinasına rağmen
değdi mi erkeğe felç eder
içine gömer rüzgarın doğasını
geriye ne hoş meltemler kalır
ne de silen tayfunlar

uslu bir kin damladı dudağıma
yalnızlığın tahtına gömüldüm

sadakat kıl kadar incedir
mahrem noktalarda biter
öyle aradım sırrını

kadın maskeli balodur
tek başına altüst eder şenliği
değdi mi peçesi yüzüne
ardına saklanır yalanlarının
orda biter itikadı adamın aşka
ve dans başlar aynı adımla

Read more...

3 Oca 2009

cem adrian'dan yeni albüm - emir



iki gün arka arkaya şarkı paylaşımında bulunmak istemezdim ama cem adrian yeni albüm çıkarmış ve kendimi dinlemekten alamadığım ve bağıra bağıra söylediğim bu şarkı için cem adrian'a teşekkür etmek istiyorum. şarkının adı nereye gidiyorsun





Çocuk…
Sil yüzünden tüm yalanlarını bu şehrin.
Topla kalbini cadde cadde, sokak sokak…
Kazı ayak izlerini birer birer gri kaldırımlarından…
Bakma yüzlerine hiç…
Görme onları…
Çocuk bu kez ağlama…
Bu kez git.

Gölgeni, ismini sil yavaş yavaş…
Giderken bu kentten tükür yüzüne yalnızlığının…
Kalbini, kendini sök yavaş yavaş…
Giderken bu kentten sakın ağlama sus…

Unut!
Ne yaptı sana!
Unut!
Ne söyledi!
Unut!
Ne varsa vazgeçtiğin…

Yüzünde korkularla…
İçinde çığlıklarla…
Kalbinde simsiyahlar…
Nereye gidiyorsun?

Hep bu şarkılarla…
Kıymetsiz dualarla…
Utanmaz bir yağmurla…
Nereye gidiyorsun?

Yolları, duvarları geç yavaş yavaş…
Giderken bu kentten bir piç gibi bırak yalnızlığını…
Ve o siyah saçlarını kes yavaş yavaş…
Giderken, terk ederken savur yüzüne yalnızlığının…

Ve unut ne yaptı sana!
Unut neler anlattı!
Unut ne varsa vazgeçtiğin!

Yüzünde korkularla…
İçinde çığlıklarla…
Kalbinde simsiyahlar…
Nereye gidiyorsun?

Hep bu şarkılarla…
Kıymetsiz dualarla…
Utanmaz bir yağmurla…
Nereye gidiyorsun?

Hep bu şarkılarla…
Yüzünde korkularla…
İçinde simsiyahlar…
Nereye gidiyorsun?

Bu sahte baharlarla,
Kıymetsiz dualarla…
Utanmaz bir yağmurla…
Yine mi gidiyorsun?

Çocuk…
Her vedanın ardında bir bekleyeni vardır kimsenin bilmediği…
Ve her gözyaşının altında bir dua kimsenin duymadığı…
Çevir gökyüzüne başını…
Bakma arkana!
Daha sert basa basa, daha güçlü!
Anlat bu kara şehrin yollarına ak adımlarınla!
Gitmek yenilmek değil kazanmak da!
Gitmek gitmektir işte…
Hepsi bu.


fotoğraf : http://www.cemadrian.net/gfx_resimler/cemadrian_disk_emir.jpg

Read more...

2 Oca 2009

zirvedekiler on - 2008

yeni yıla müzikal bir yazı gireceğim. yılı hangi şarkıcılarla, hangi şarkılarla geride bırakmışım diye lastfm sayfamdaki istatistiklerden faydalanarak sizlerle 'zirvedekiler on' oyunu oynayacağız.. hadi bakalım başlayalım..

1 numarada elbette şebnem ferah var. kendimden geçmem için adı bile yeterli olan bir kadındır. esaslı kadındır, bakmayın siz o sevimli, şeker kız havasına. fırtına adlı parçasıyla şebnem ferah geliyor!!




geçiyoruz 2 numaraya.. janis joplin adında muhteşem bir kadın varmış orda da..yazıma damgasını vuran baladıyla janis joplin ve summertime geliyor..



3 numarada yeni keşfettiğim bir kadın var. herşeyde geç kaldığım gibi onu keşfetmekte de geç kaldım. roisin murphy ve primitive..



ve 4 numara.. bu yıl sessiz bir bomba gibi çıktı yasemin mori. bize desin ki bırak bu rock'n'roll'u



5 numarada insan olduğundan şüphe duyduğum birisi var. o ses nasıl çıkar bu sakin adamdan diyorum. antony and the johnsons ve i fell in love with a dead boy..



sıra amy winehouse ve rehab'te..



7 numara kutsallığıyla bir ağıt taşıyor kulağımıza. yazım ne kadar karanlıkmış meğer, bu şarkı ne etkileyiciymiş meğer.. lhasa, anywhere on this road..



bu liste bitmeyecek. ne de yorucu geçiyor.. etta james gelsin o zaman ve something's gotta hold on me desin..



evet evet. björk'ün de sırası gelir ve army of me diye tehdit mesajları verir..



ve listemizin sonunda moloko bizi dans etmemiz için dürter!! forever more

Read more...
Web Stats

  © Blogger templates The Professional Template by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP