8 Haz 2008

Eşcinsellik, dinsellik, sosyalistlik

aşağıda okuyacağınız yazı tayfun atay'ın birgün gazetesinde yayınlanmış bir yazısıdır.

"Yıllar önce yine, tam da 11 Eylül saldırısının gerçekleştiği günlerin hemen ertesinde Londra "daydım. Amerika , burnundan soluyarak saldıracak yer arıyor. Hedefte Afganistan ve Irak var. Tüm dünyayı kendisiyle ittifak içerisinde Doğu ve Ortadoğu topraklarında savaşmaya çağırıyor. En fazla teşne olanlardan biri, her zamanki gibi İngiltere tabii...

O günlerde Londra "da Trafalgar Meydanı "nda yaklaşık 100 bin kişinin katıldığı muhteşem bir savaş-karşıtı miting düzenlendi. Bazıları 1970"lerden beri örneğine rastlanmamış, hayli görkemli bir etkinlik olduğunu iddia etti bunun.

Miting Meydanı"na yürümek için insanlar Hyde Park "ta buluştu. Oradan Meydan"a kadar farklı siyasal, ideolojik, dinsel, etnik ve kültürel grupların temsilcileri art arda, yanyana, kolkola toplu halde yürüdüler.

Unutulmaz bir izlenim ve deneyimdi bu benim için. Özellikle de katılan grupların farklılık ve çeşitliliği açısından...

Sosyalistler oradaydı tabii. Feministler, çevreciler, eşcinseller ve seks işçileri de...

Ve müslümanlar da!..

Ellerinde İngiliz Sosyalist İşçi Partisi `nin (SWP) "Savaşa Hayır !" pankartını taşıyan başörtülü kızlar hatırlıyorum örneğin.

Bir de Hyde Park "ta yürüyüş için hazırlanılırken bir köşede çimlerin üzerinde öğle namazını kılan müslümanlara yardımcı eşcinselleri! Namaz kılanların önünden geçmek üzere ilerleyenleri kibarca uyararak, başka bir güzergâha yönlendiriyorlardı. Malûm, namaz kılanın önünden geçmek günah sayılmakta ya!..

Seks işçileriyle tesettürlü müslüman kadınların, eşcinsellerle sosyalistlerin aynı safta yer aldıkları bu sivil ("medeni" diye de okuyabilirsiniz) protestoyu hatırlatan, geçen perşembe BirGün"de yayınlanan bir yazı oldu. Bawer Çakır "ın bir eşcinsel olarak türban sorununa ilişkin, yakınlarından da hareketle kaleme aldığı yazı, bence bu gazetede son zamanlarda çıkmış en çarpıcı, önemli ve değerli yazılardan biri...

Dahası, ibretlik bir yazı. Özellikle Türkiye sol-sosyalist hareketinin ekseriyeti açısından!..

Bilindiği gibi Türkiye `de sol ve sosyalist pek çok insan, başörtüsü sorununu AKP `nin siyasi bir inisyatifi ya da dayatması olarak değerlendirip; bu partinin özgürlükler konusundaki çifte standartlı tutumuna işaret edip; bu `serbesti `nin başkalarına özgürlük yoksunluğu getireceğini tahmininde bulunup `hayır` (birazcık da `havet `çi ) tavır aldı. Bu `makro-ideolojik` bakış çerçevesinde ne yazık ki başörtüsü kullanan kadınlar ister istemez türdeş, yekpâre ve yeknesak (birörnek) algılanarak belki en çok soldan beklenebilecek insani duyarlılık, empati ve diğerkâmlık kenara itildi. `Türban `, esas böylece, salt siyasal simge olarak AKP `nin inhisarına terk edildi.

Hâlbuki, `türban ` siyasal simge olmaktan çıkarılmak isteniyorsa eğer, bunun bir yolu da onu ve onu kullananları sol adına sahiplenebilmekten, kazanabilmekten veya içerebilmekten geçer. Bunun yollarını, kanallarını ve imkânlarını aramak lâzım.

İşte bu bakımdan Çakır `ın yazısı tam mânâsıyla ibret alınacak satırlarla dolu. Bunlardan derlenmiş bir özeti tekraren sunmayı ben bir `görev` biliyorum.

Önce kişisel-ailevi durumunu açıyor bize Çakır : "Ben eşcinselim. Annem ve kızkardeşim türbanlılar. Teyzelerim, anneannem, yengelerim de. Her ne kadar kendi dahil oldukları topluluklarda türban takıyor olmaları `negatif` bir şey olmasa da, o toplulukların dışına çıktıklarında yaşadıkları şeyler bana kendi yaşadıklarımı hatırlatıyor çoğu zaman."

Bu noktada kızkardeşinin `baş`ından dolayı başına gelenleri paylaşıyor bizle: "Türban sorununun zirveye çıktığı günlerde kendisinden hizmet almak istemeyen bazı müşteriler patronuna türbanlı birinden ilaç almayacaklarını ve hatta iğne olmayacaklarını iletip, kardeşimin kendileriyle `ilgilenmemesini` istemiş. Kardeşim tahmin edeceğiniz gibi buna ciddi anlamda bozulmuş bir halde eve geldi ve uzun uzun konuştuktan sonra bir o kadar uzun ağladı."

Sonra tesettür konusundaki kendi `seküler` duruşunu netleştiriyor Çakır : "Ben kendimi bildim bileli bir kadının saçının neden `namahrem` olduğunu anlamadım. Sadece bir saç telinden bile tahrik olan erkeğin sorunu olması gerekirken, neden erkekleri korumak için kadınların örtünmesi gerektiğini anlayamıyordum. Ancak bu `anlamama` halinden hareketle işaret parmağımı, Atatürk `e ve sözde aydınlık fikirlere dayandırıp, türban takan bir kadının gözüne sokmuyorum."

Nihayet, müthiş bir `final `le şöyle noktalıyor sözlerini: "(B)ugün en çok ihtiyaç duyduğumuz şey sağduyu ve empati. İkisi bir arada işlemeye başlarsa merkezdeki `heteroseksüel, erkek, muhafazakâr, Türk, Kemalist , Müslüman, Sünni ` algısının sarsılacağını ve zamanla da yıkılacağını düşünüyorum. Bunun için de tıpkı feminist kadınlarla, Ermenilerle , Kürtlerle , savaş karşıtlarıyla yürüyebildiğimiz gibi türban takan kadınlarla da aynı yolda yürüyebileceğimizi düşünüyorum. Ve ben herkese inat bir eşcinsel olarak, türban taktığı için kendisine maruz görülen yaşamı reddeden tüm kadınları mücadele arkadaşım olarak görüyorum."

İşte böyle! Kim bilir belki de yanıbaşınızda türbanlı bir kızkardeşiniz veya sınıfınızda başörtüsünü çirkin bir perukla kapatarak acz içinde oturan öğrenciniz olunca bu meseleye o kadar kolay, basit ve kestirmeden `hayır` diyemiyorsunuz . N`apalım, sağlık ya da `salaklık` olsun!.."

2008-04-27 Birgün

0 takla atıldı:

Web Stats

  © Blogger templates The Professional Template by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP