uzun kalır usul öpüşlerin anıları - I
ağaçların arasından sana baktım gizlice. eğleniyordun arkadaşlarınla. bu beni rahatlattı. onunla değil de arkadaşlarınlaydın. peki ne yapmalıydım şimdi. böyle kurmamıştım kafamda: yanında 'o' olacaktı. gelip "merhaba!" diyecektim. kim olduğumu biliyor muydu acaba, neye sebep olduğunu anlatacaktım ona. bir aptal gibi davranacaktım. ama yanında o yoktu. ne yapacağımı bilmiyordum artık; korku, heyecan ve gerilim.
h.'yi aradım.. 'haydarpaşada'yım ben de. yanına gelebilir miyim?'
aynı masalları anlatıyroum yine. h. beni anlayışla dinliyor. aynı anlayışı gösteremiyorum. h. beni anlıyor; o da sevmiş, o da yaralı. "seni görmesin. onunla konuşma!" diyor. yapamam ki. ölesiye seviyorum onu. gurur mu? hayır, aşk. onu görmek istiyorum. sarılmak istiyorum boynuna. o kokusu, meydan okuyan teni.. onu çok özledim.
ikna oluyorum. bir şart koşuyor h.: konuşmaya çalışma m. ile ya da sadece onu sevdiğini söyle. ve bir daha konuşmaya çalışma onunla, kendin için.
h.'ye minnettarım.
kalabalıktan uzakta, yol üstünde bir kenarda m.'yi bekliyorum. yüzümde bir gülümseme var işte. ne yapacağımı biliyorum. boynuna sarılıp onu ne kadar sevdiğimi söyleyeceğim. belki o da dayanamaz, beni ne kadar sevdiğini biliyorum.
bir el omzuma dokunuyor. bu o. yüzüne kendini beğenmiş bir gülüş yerleştirmiş. boynu morluklarla kaplı. bana tercih ettiği morluklar bunlar. bütün ahmaklığımla boynuna dolanıyorum. gözlerimi kapatıp kokusunu çekiyorum içime. kulağına uzanıp "lanet olsun ki herşeye rağmen seni seviyorum." diyorum. hiçbirşey söylemiyor. size çok ihtiyacı olan bir tanıdığı teselli ederken sırtına nasıl hafif hafif vurursanız öyle yapıyor. bırakma zamanım gelmiş. bu beni yaralıyor. artık sarılmamı bile istemiyor. h.'ye bakıyorum. duygusal bir sahne izler gibi ve şefkatle bizi izliyor kafasını yana eğerek. teşekkür ediyorum belli belirsiz. vedalaşıyoruz. biraz sonra arkama bakıyorum. onu giderken son bir kez daha görmek istiyorum. dramatik bir sahne daha. uzaktan seçiyorum ki o da bakıyor arkasına. aramızdaki fark; umrunda değilim.
7 takla atıldı:
sırtına hafif hafif vurma.. bu acıtır. beni de acıttı. cevahirde..
her zaman acıtmak zorunda karoshi'm..
off.. bu umursamazlığı sadece kelimelerinde yaşamak vardı...
başlığın şiir olmuş madem, sana bir şiir yazasım geldi... esra zeynep'ten
bir anlık sessizliğim kalmadı yaslanacak
ne olur gelsin kapatsın
kapatsın artık
içimdeki radyoyu
kim unuttuysa açık
sessizliğine kavuşmanı umuyorum...
bu hikayeyle ilgili bugüne kadar en yoğun olarak 'öfke' hissettim. artık üzülme ve gömme zamanı gelmiş. içimde kalanları dökme zamanı da. umursamazlığı kolay kolay yaşayamıyorum umrumdayken. yani biraz daha yaşayacağım, azıcık daha =) radyomun pili bittiğinde onu atıp yeni bir radyo alacağım. şöyle daha net ses vereninden.. ;)
büyük bir hüznün şiirsel anlatımı bu. Şiir yazıyorsan (ki blog'unu henüz hakkıyla inceleyemedim) eminim güzel yazıyorsundur. O kadar öykü okudum, o kadar aşk yaşadım, ilk defa bir başkasının acısı beni ağlamaklı yaptı. teşekkürler, teşekkürler, teşekkürler
asıl ben teşekkür ederim mülteci. bakalım şiirlerim hakkında ne düşüneceksin. birisini ağlamaklı yapmak bir başarı mı bilmiyorum ama büyük acıları damıtmak lazım. onun için yazıyorum. devamı da gelecek..
Yorum Gönder