godot died in my arms, and now i'm a necrophiliac
içimdeki boşluk demiştim size. üşüyen bir boşluk, aylar önce eksilen bir parça. onu alıp gidenin hiç umursamadığı ve anlamadığı o parça. şimdilerde yerini doldurmak isteyenler var o parçanın. birileri sanki mazi tek kalemde silinmiş gibi o boşluğa yerleşip ısıtabileceklerini düşünüyorlar. "ciddiye alıyoruz hayatı. bizim sorunumuz bu." diye karar verdik. ciddiye alıyoruz hayatı ve sorunumuz bu. korkularımızı ciddiye alıyoruz, bunun için güvenemiyoruz kimseye. güvenmek istemiyoruz. "insan insanın kurdudur" diye sayıklıyoruz içimizden latince. dışımızdan bağırıyoruz boktan da olsa bir etik anlayışımız var ve 'başkaları' diye birşey yok. kendine başkalaşımın bir boyutu olsa gerek. kendine güvenmemenin, başkalarına güvenememenin, korkmanın bir başka boyutu bu.
amaca giden her yol mübahtır ey thesaurus!
amacım hayatta kalmak. bir parçamı kendim olarak bırakmak istiyorum. başa dönmemek için duvarları daha da yükseltmek, rapunzel olup yüksek bir kuleden dünyayı izlemek. hayatta kalma yolum bu. saçlarım uzun değil neyse ki. kimseyi alamam içeri. bir müddet köşe kapmaca oynamaya devam etmeliyim teslimiyetle.
son günlerde ne farkettim biliyor musunuz? neredeyse 22 yaşındayım ve yıllardır kendimi hep kasvete boğdum boşu boşuna. sanıyordum ki tasımı tarağımı toplayıp şu hayattan çekilmeliyim artık. yaşayacağımı yaşadım ve bitti 'tecrübe' denen şey. bu acitasyon muydu, yoksa kibir miydi bilmiyorum. gözlerimi açan aylar önce çekip giden o çocuktu. ondaki bilinçsizlik ve haz sevdası kendime getirdi beni.
içimdeki boşluk demiştim ya hani. onu koruyacağım. eksik olarak yaşamayı seçiyorum bilinçli olarak. kendimi kandırmaya devam edeceğim, bir süre daha. birçok şey için geç olacak belki ama bana kalanları yitirmeyeceğim. montuma sarındım ve içim ısınıyor az da olsa..