günlerdir yasemin mori şarkıları dinleyerek eğleniyorum. eğleniyorum dediğim yerine göre hüzünleniyorum, yerine göre neşeleniyorum. ama üzerimde bıraktığı etkiyi seviyorum.
dinletmek istediğim ilk şarkı bu. ilerleyen günlerde yenileri de gelecektir..
sözler (yasemin mori) :
bazen keserdim, biçerdim
yakardım giderdim belli ki sorun bu!
hem de yanardım, dönerdim
gün olurdu sönerdim
sabit kalsam olur mu?
zaten yıprandım, yırtardım
gerekirse bağlardım ama hep geç olurdu!
şimdi duruldum
sana inanır dururdum
bir de seni başıma taç yapardım!
ben seni dinlemedim
sen beni anlamadın
cevapsız soruların
boynumda kolların, al senin olsun!
sen beni yenemedin
çünkü ben senle oynamadım!
kurnaz oyunların, çıkmaz bu yolların
al senin olsun!
çünkü güzeldin üzerdin
etrafta dönerdin, ama gitmen kolaydı
düşününce geçerdim, bir oh çekerdim
nasılsa tek kişilir bir oyun bu
zaten yıprandım, yırtardım
gerekirse bağlardım ama hep geç olurdu
sonra yorardım, sorardım ;
sorun ne?
benimde aklım var dolanan peşinde !
dersin " bugün "
hergün aynı..
dersin "bugün"
her gün aynı..
29 Tem 2008
21 Tem 2008
beyaz ev
beyaz bir evimiz olsun. duvarları, eşyaları, herşeyi beyaz olsun. gözlerimizi mahvetsin o renk. kör olana kadar mutlu kalabilelim ama. kafamızı karıştırmasın kırmızılar, maviler. biz kirsiz yaşantımıza bakalım. beyaz duvarlara koca koca pencereler açalım. eşyalar da keskin hatlı olsun, beyaz renkte. keskin hatlı, beyaz koltuklarımıza oturup duvar boyu camdan pencerelerimizden sokakları izleyelim; sonbaharda yağmuru, kışın karı, baharda ağaçları, yazın da insanları. kurulalım beyaz dünyamıza kirli insanları izleyip kınayalım. acıyalım, küçümseyelim onları, ne de basitler bize kıyasla. beyaz evimizde az eşyamız varı görüp gözleri hiç doymuyor diye düşünelim. sonra beyaz çizgiler çekelim aynalı cam sehpalarımıza. beyaz koridorda salına salına yürüyelim bir o duvardan, bir o duvara. pamuklu beyaz çarşaflarla kaplanmış ortopedik yatağımıza düşelim sarmaş dolaş. kalkamayalım, sevişelim beyaz düşler kurarak. beyaz izmaritli sigaramızı yakıp, beyaz duman halkaları çıkaralım havaya. banyoya uğramamız şart. beyazların içinde olup pis kalmak olmaz. tabi ki beyaz taşlarla kaplanmış bir oda banyo dediğimiz. tavanı beyaz alçıdan, duvarları beyaz kare taşlardan ve zemin beyaz taşlardan yine. ellerimizi yıkayalım ılık suyla önce. su biraz daha ılıklaşınca girelim duşa. sağanak bir düş gibi aksın tepemizden, arındırır gibi ruhumuzu. beyaz bezlere beyaz sabunlar sürelim, hindistan cevizli şampuanlar dökelim beyaz köpüklere boğulalım. su aksın tepemizden, köpükler giderinde şişsin duşun. yumuşacık havlularımıza sarınalım sonra, beyaz olanlara. başka renk yok zaten beyaz evimizde. bildiğimiz tek renk bu.
17 Tem 2008
kaplumbağa
vaktim uzun
aceleye gerek yok
yüküm de ağır sırtımda
bir hayat taşıyorum
bazen durup da
çekiliyorum kabuğuma
bekliyorum bir şeyleri
son gibi, ölüm gibi...
takılıyorum
yuvarlanıyorum
ama hiç acelem yok
ölümü arıyorum dünyada
boşa değil ya
bu ağır adımlarım
7 Tem 2008
6 Tem 2008
mouline rouge - all you need is love
bu gece kaşıntım var. moulin rouge çekiyor canım. görünen o ki ağlayacağım bol bol..
5 Tem 2008
i am doing my way..
my wretched ambitions will nomore last on socalled purposes.i know i have a noble soul upon all those prostutitions, and the nature will purify my faults if i believe myself and herself.i am going to be through with wasting my santimental values.this is not a speech about loyalty, ethics or more.this is doing my own way.the thing i need is only being strong and belief in the future..
Read more...4 Tem 2008
karoshi'min ruhuna fatiha
bilenin bildiği üzre karoshi blog hayatına güzel bir ara verdi. ben de kendisini anma ve son yazıma gönderme olarak mart ayında yazmış olduğu güzel bir yazısıyla onu anmak istedim burada..
"Albatros Dokunuşu.. My Dear Tattoo
Kantinde öğrencilerim prova yapıyordu akşamüstü... The Chaotic Man ve Desire ile buluştuğumda.. Komikti.. Koro çılgınca bağırıyordu: Dayan dayan! Tamam, dedim dayanıyorum siz merak etmeyin:) ............................... Güldük bir çok şeye aynı anda.. Mutlu yüzlere bakmak mutlu edemese de beni, günün acılı saatlerine inat bir "refreshment" idi iki genç yüz.. Tam karşımda..
Aklımda kalmış olan: The Chaotic Man'in sol eliyle Desire'ın boynuna dokunması... Üşüdü mü acaba diye mi bakmıştı yoksa? Buna benzer "boyanmamış ve cilalanmamış" bir dokunuştu.. Bembeyaz ışıl ışıldı Desire'ın teni.. Veda etmek için kalktığında yerinden başım yakın mesafedeydi aynı ışıltıya.. Ve mis gibi kokuyordu .. Öptüm Desire'ı; öptüm The Chaotic Man'i ve ofisime çıkan merdivenlere yöneldim.. "Çok güzeldiniz.. " aklımdan geçti gitti.
Özlenen: Aklımda kalmış olan...
Yakın duygu: Başka ellerin yüzüme düşen kakülü düzeltişi..
..................................
My Albatros doesn't have any eyes, but still knows how to fly.. And so far..."
2 Tem 2008
-mış gibi yapmadan
bana seni sordular nasıl bir çocuktun diye..iyi bir çocuktu, dedim. yalan da söylememiş oldum. rolün çocuksa eğer, sıfatın iyi olurdu çünkü. başka rollere farklı sıfatlar yakışır. soruldu, yakındım ben de nasıl böyle bir çocukla oldu diye.. karakteriyle ilgiliydi dedim problem, insanlığıyla ilgili demek istedim. adilik vardı, adilik vardı bir de. sana aşık mıyım hala? seviyor muyum? bunlar soruldu, asıl sorulardı. ilkine belki, ikincisine hayırdı cevap. ilkinin nesnesi sen değilsin çünkü, 'sen'sin. ben yarattım o 'sen'i. ikincisini de haketmemen için elimizden geleni yaptık zaten.
uzun zaman geçti üzerinden. şimdi bakıyorum da aydönümüzmüş bu gece. nasıl bir tesadüf. kalbimin kenarında hafif bir hüzün duyuyorum, kocaman da bir dinginlik kalan kısımlarında. eskisi kadar acıtmıyor şimdi. eskide kalan hatırlanır, hatırlıyorum. sorgusunu yapmıyorum uzun uzun. kızmıyorum, köpürmüyorum. çabuk geçiyor artık özlemeler.
herkese söylüyorum, sen değilsin özlediğim. 'duygu'yu seviyorum, yaşanılan güzel anları özlüyorum. böyle yaşamayı seviyorum, neyse dibine kadar olsun diyip özümsüyorum, özüme kadar da sömürülüyorum sonunda. bu küllerden doğuyor anka kuşu. nasıl tekrar doğar sanıyorsun yanmadan anlamıyorum. hiç düşünmüyorsun. boyalı maskeleri takıp çıkıyorsun sahnelerde. orada bitiyor ardında kalanlar. sahnenin ihtişamı büyüye boğuyor gözlerini.
seni asla unutmayacağımı ve sevmeye devam edeceğimi söylediğimde nasıl da şaşırmıştın.. ne vardı ki bunda şaşıracak.. aşk olmazdı o sevginin adı arkadaşlık olurdu, dostluk olurdu, ahbap olurdu, yatak arkadaşı olurdu şekil değiştirip ama aşk olmazdı. anlamazsın sen. aptal olduğundan değil. peter pan sendromuyla peter pan arasında bir noktada olduğundan. yarın nerede olursun bilmiyorum ama. üçüncü bir noktaya kaymandır beklenen, büyümen yani. bana kalırsa peter pan sendromuna saplanacaksın.
içimde kin tutan onca şey var ki.. içimdeki aşkı kazıdım, izi kaldı. aldım o aşkı yoğurdum, yoğurdum, yoğurdum.. hamurundan kin yarattım, nefret yarattım.. hepsinin şekli sensin.onlara bakarken buluyorum kendimi, sigaramın dumanını usulca üflüyorum havaya. ben zaten usulca nefes alırım hep korkar gibi, sense hoyratca doldurur boşaltırsın havayı ciğerlerine. işte o aldığın nefeslerden biriydim ben de. öyle hızlı attın ki beni ciğerlerinden çocuk, odanın duvarına kadar uçup etrafa dağıldım..
1 Tem 2008
altın vuruş
eskittiğim şarkılar doğurdun
damarlarımda kirli kan
aşkyuvarlarından notalar
mum ateşinde erittiğimiz
koca bir yalan geçmişimiz
hukukumuz ancak acılara dayanır
öl dedim sana
kırmızı gözlerle
şehir yas tuttu sinsice
01/06/07
stockholm