koyu bir yalnızlık avuçlarında biten çiçeğin adı
öksüzlük kokar gülmediğinde gözlerin
yağmur senin için yağar dindirmeye susuzluğu
ne yazık
bulutlar sardı gözlerini
nice karanlık örttü saçtığın kokuyu
(tarihsiz)
30 Ara 2007
12 Ara 2007
uzaklarda bir noktaya bakıyordu.gözlerini kızıl kanlara bulanmış noktaya dikti.ilmek ilmek etmişti düşlerini bu an.zamana gitti aklı.sonra jilet kaydı, bir sis bulutu sardı gözlerini sımsıkı.öyle sıktı, öyle acıttı ki nefes alamadı.kalbi hareketsiz bir eşya oldu.bedeni sahipsiz bir kütleydi.
bu ev, bu oda nasıl yabancılaşmıştı.eşyalar, sonra eşyalar nasıl olmuştu da ona bu denli eğreti gelmişti.kim inandırabilirdi onu bir gün hepsinin aidiyetini feda edeceğini.
07/12/07
16 Kas 2007
bukalemun
Söyleyecek bir sözü yok bu altın suyuna bulanmış bataklıkta.çırpınmak faydasız bukalemun.batacak ölü yalnızlığına.renk değiştirmek fayda etmeyecek bu sefer.savaş mücadele edenin değil.bırak kan aksın.bir jiletle eşlik et canavara.batağın dibinden yüzen kehribar sarısı bir yunus o.
Aç kal inadınla.hayat aşağılanmış belki ama dünya acıyla dolu, pembe acılarla dolu sevesin diye.boğazını dişlerinle parçala onun.bataklık fahişe kanına susaktır.bataklık sever kaybedenleri.
Söyleyecek sözü çok.utanmaz bir kırbaç kulaklarında şaklayan.dokunur ve iz bırakır yaralarına.dokunur ve acıtmaz olur, duyulmaz.havayı yar, ve tenini yak.dilinde ucube bir telaş var.
Bukalemun, bitmesine az kaldı.yardım et.bu koca gömütte vandal bir lahit bul en hasından.rengarenk hüzünler dök içine.keskin bıçaklar, yağlı ilmekler, kör iğneler döşe kalbine.
Bukalemun.yardım et.
16/11/2007 02:57
Read more...15 Eki 2007
karanlıktaki fareler
bu kirli ve yapışkan olan, insanların dünyası.ne olarak doğduysan öyle yaşarsın.süslü cümleler kurman ya da süründüğün boyalar ancak ufak farklılıklar yaratabilir.benliğin alacalanmış bir yakut olabilir ama sen bir faresin.karanlıkta yürümelisin.
şimdi gözlerini kocaman aç.görüşün silinene dek kocaman aç gözlerini.kalabalıklar bunaltıcı kokar ve itici sıcaklıkları vardır.yok say hepsini.hissetmemeyi dene.dikkat etmen gereken yegane kural var; kimseye çarpma!temas dediğin teslim ettirir…artık kendi dünyandasın!kimilerinin sandığı kadar karanlık değil burası.
acı çekiyorsun.biliyorum.herkes acı çeker.acı üzerine bilgece sözler etmeyeceğim.acının tadını çıkartıyorsun.acıyla büyüyor, onunla tükeniyorsun.umutla tükenmeye yeğdir kimi zaman.
Read more...
21 Eyl 2007
21.09.07 02..56
Bazen insan öyle bir olur ki nasıl anlatacağını bile bilemez içindeki kilidi.bir dokunuş açacak halbuki onu.anahtar deliğinin üzerine yumuşak bir dokunuş çözecek zincirleri.öyleyim işte 2 günden beri.dilimi bağlattım aşka.dudaklarıma aşık olmuşum.konuşurken en çok dokunduğuma.
Nasıl söylerim sözleri şimdi?..başka çarem yok ki.daha toy dudaklarım onunla.hala bile gizliyorken bileklerimi ona bağlandığımı nasıl söylerim.
16 Eyl 2007
olasılık sancısı
billur ağıdımı dinle ey yürek
sen kanattın bu kuşun gözlerini
ağaçların kızıl sesi bitecek sözümde,
ay hep ağlayacak gecede
bazen gündüzden dökecek hüznü yere.
içimdeki o gizil kentte
doğurmayacak artık bereketli toprak
tüm cinler karalara bürünecekler,
ne iblisler önemseyecek,
ne de periler ağlayacak,
yalnızca cinler yas tutacaklar
lav kuşları akıyor magmadan
kızgın gagalar üstüme tünüyor
savur rüzgar gam sızan acıları
taş düşsün yaşlarım ulaşamadan tahtaboşa.
yakut parıltısından bir çocuğa döndüm.
ellerim, ayaklarım zifiri karanlık.
son aşk benim tufandan sağ çıkan,
sulara gömüldü ağıtlar Tanrı’nın dilinde.
bekliyorum…bekliyorum son bulmayı!
olasılık sanrısı bölüm – son
hava ihanet ediyor bedenime
özlediğim can öç aldı geçmişten
ucu açık damarım gözyaşı döküyor
şimdi duyduğum içi boş ihanete
yersiz inançlarım nasıl ağlar ki
hiç yer etmemiş bir zamana?
zaman geleceğimi alan,
dünü getiren...
uzak günler için sakladım ruhumu
kayıp melankoli devriminde
çıplak vücuttan süzülen sızı
ala buluyor giyotin gözleri
gövdemde yaratılıştan kalma kesikler
ruhumu parçalıyor beklentilere
susmasını bilemeli tutku tadamayacaksa nesnesini
kanatları paçavraya dönmüş varlıklar
duaya duruyorlar hep benim için
ne faydası var yeniden doğmanın
tükenmişse olasılığı anlamın?
kanından ay sızan mor tenli melek!
umudu taşı bana doğru
koy elini yüreğime, ışıt ve git!
solgun kalp sızısı büker dilimi
tutukluk yapar acım
küskün parıltıdır neşem
bitişe sunulmuş aşk...
zehrin son etkisi…
…aşk bitmeyendir.
olasılık sanrısı bölüm – III
ezberledim kara külliyatları
mahrem kum ışığında efsunlandı
yağmura sunduğum adaklar
kirli ellerimi kehribar özüne kar
kıyımı sonsuz bir hasata bulalı yürek
gözlerinin yalnızlığı üşütüyor
adem’in altarındasın, vaaz veriyorsun
cebinde biriktirdiğin utanç ninnileri
olasılık sanrıları görüyorum bulutlarda
ay imgeye sihri taşıyor
bedenini bilmez tin, kör ettiysen onu
tohumunu bilmez öz, tutamazsan tutkunu
cezasını çekmeli cesur olan her söz
suçumu okuyorsun:
“aşk kendini bulmuştu
kimin var ettiğini bilmeden...”
zehrin üçüncü etkisi...
olasılık sanrısı bölüm – II
bahtı kaderine yenik düşenlerdenim
izbe köşelerde sızan şarap meleği
evcil bir mahlukmuş gibi kesti deriyi
kahverengi yalnızlığım hasar gördü
güneşe uçan mumdan gözler hala gururlu
karanlık gümüş kentinde kanun biziz
çivili fıçılara kaldırdım yasakları
tılsımlı öpücük ölümden kurtaracak...
hayat ver bana tanrım sensin!
beş vakit bihaberim senden
pazar günleri ağlıyorum yastığımda
şarkılar yazıyorum duvarlara
gardiyanlar tecavüz etti umutlara
nasıl olduysa bakir kaldı ruhum
fare deliğine gizlenen sadakat
seni taşıyor camdan bir kürede
“hadi! benimle gel...”
zehrin ikinci etkisi...
olasılık sanrısı bölüm – I
pırlanta kıvılcımıyla doğardı güneş avcuma
alacakaranlığın şarkısını söylerdi ayaz
saçlarına karışan minik cin yavruları
sırlar oynardı gece bahçelerinde
köhne saatin içinde gevşek vidayım
akrebin ayağına takılıyor aksaklığım
ben yoksam zaman da yok!
gözlerimin ardında seni görüşüm
nasıl sıkıştırır tüm anları bir kavanoza?
yaradılışına gizlenen ahenk neden!
ucubeler besledim tutamadığım hayallerle
düşlerimi kovalarla taşımıştım tutku tapınağına
tanrının yerinde yeller esiyor oysa…
kumral bir deniz yılanından öğrendim gülmeyi
zehrin ilk etkisi…
bir yitmişliğin öyküsü
bir yitmişliğin öyküsüdür yaşanan
kaybolmuş onurun sahte avuntusudur.
günaha bulanmış ruhun çektiği sancı
kuru gözlerle ağlamaktır yaşanan.
yeni zaman benliklerinde silinmiş
bir han yalancısıdır konuşan.
yolunu arar bedenden bedene
günaha çarpar tövbe diline düşünce.
utancın unutulmuşluğunda kalmış
bir histi duyumsadığı sızı.
kasvetli kiliselere saldı ruhunu
bir papazın sakalındaki sözlerle.
iradenin kaynadığı bir kazandır dünya.
içinde erir inanç, erdem, duygu...
karmaşıklığın kanına siner ruh.
unutulur herkes aynada görülünce akis.
bir şarap şişesine akar bazen.
şarap acısını boğar, ruhu şişeyi doldurur.
çaresizlik avlusunda sızar belki ölür diye,
nihayet ölüm gelir bir tıkaç olur şişeye.
varlık
aralık 2004
20/07/2007
00:00’dan sonra
tam bir yıl önceydi. bu saatlerdi, eminim. hayatıma, yüreğime izi hiç silinmeyecek bir yara açıldı. ilk darbeleri yedim. tatlı bir uyuşuklukla sardı ruhumu. bilemezdim. yalanlara kanmaya bugün başlamıştım. ama artık bitti. oyun biteli çok oldu. şimdi acılar yaşanıyor. arta kalandan yepyeni bir anka yaratılıyor. bu sefer kalbi yok. olanların tek suçlusu o!
geride bıraktığım bir yıl bana ne bıraktı?avuçlarımdan kan akmıyor artık. kalbe dair umudunu yitirince insan, artık sıkmıyor dikenleri ayalarında. savaşmak nefes almaya indirgeniyor birden. koşmaya gerek yok. hayat yavaşlıyor. nabız atışları düşüyor..
acıyla yalpalayana dek yalnızlığa dökülüyor insan. büyümek deniyor hayatta kalmaya. ayağa kalkmaya direnmek. kaybolmaya hayatın anlamsızlığı diyiveriyor ve çıkıyor işin içinden. belki de haklıdır.
umursamamayı öğrendim işte. yalanlara rağmen kirletmemeyi elimdekileri. ’yalansa yalanı sevmeyi’, sevdiğimi saklamayı, hiç kimseye göstermeden nefretle üstünü örtmeyi öğrendim. çünkü bir aptal gibi davrandım. hep aptaldım zaten. bedenimi sunduğumda da, kalbimi açtığımda da. ikisi de bir. ikisi de bana ait. ve değerliyim. değerli bir aptalım. kimse el süremez bana. etim kokuşana kadar tanrıların meyvesi kıymetinde. ’seversen sikilirsin.’ dediler, bıraktım sevmeyi. sevdirmedim de kimseye kendimi. korkularla boğuştum durdum. türlü türlü korkular. paranoyalara dönen korku nöbetleri. seversem gider sandım. o gitmese ben gittim. ‘ya beni bırakırsa!’ diye kaçtım sevme olasılığım olan herkesten.Aynı oranda bedenimden de vazgeçtim. bir zamanlar kendimi adadığım o büyük fahişelik kumrunu(?) da terk ettim gitti. =)
bedenim tok, kalbim boş.
yazacak çok şey var. susmayı tercih ediyorum.
hissetmek yazmaktan daha yoğun ve akıcı..
sessiz sıkıntı
ah ben...
ah yok oluşumu bana bağlayan kısır ihtişam...
nereden değdin yüzüme öyle duraksamadan, acımadan kestin tin bağlarımı. hadi kurtar beni bu hengâmeden. yırt bedenimi derin hücre çeperlerimden. kanıksamadan akar o kan, düşe düşe çizer portresini boşluğun.
bittiğim tek anda usanır sükûnet sömürmekten havayı. pimini çeker ve patlatır bombasını hayat. tik-tak, tik-tak... saatler geçmişe kayar. başlangıç sonun zamanıdır. yaşlanırken tek yaptığımız başlamaktır. bu yüzden kefenler beyazdır ve bu yüzden intihar eder kimi şairler.
paslan ey tutku! eğril ulu haz!
yaşanan tek anda sil boyayan köpüklerini ellerimden. kavurucu karanlıktayken at üzerinde ne varsa. çıplak gel bana. çıplak koş rüyalarında. kırmızı ellerini gösterme. ne yaparsan yap sakla onları. bir hayvanın derisini sar, belki bir sıçanın. sonra gözlerini ver bana simden bir taşın üstünde. çünkü canım sıkılıyor. çünkü sessiz sıkıntımı canhıraş çığlıklarınla bölmek istiyorum.