16 Mar 2009

sınırların çizildiği gök - I



- bu pasaport size mi ait?

- elbette.

- yanınızda başka bir kimliğiniz var mı?

- hayır yok.

- kenarda bekleyin lütfen..


memurun acele etmesine yönelik, korkak ısrarlarına aldığı son cevap şuydu:

- uçağınızı kaçırdınız bile!

eyvah! 40 gündür yaşadıklarının biteceğini sanırken şimdi bir de bu çıkmıştı. iri kıyım bir polis memuru geldi ve onu bomboş bir hücreye götürdü. orada bekliyordu. valizini getirdiler daha sonra. içinde ne varsa boşaltıp aradılar, taradılar, tekrar hücreye tıktılar onu sonra.

şimdi sorgu sırasıydı. bir taburenin üstünde bekliyordu. ağlamamak için söz verdi kendine, o kadar da zor olamazdı ağlamamayı başarmak. içindeki umutsuzluk bulutları rahatsız etmiş olmalı ki yağmur yağmaya başladı okyanuslarca. dışarıyı izledikçe içi yumuşadı. "teşekkürler doğa, beni yalnız bırakmadın yine tanrıça.."

bir minibüse bindirdi polisler onu. camları parmaklıklarla kapalı bir minibüstü. sokakta yürüyenlerin içindekine katil ya da hırsız gözüyle bakmalarına sebep olan bir muameleydi bu. önce parmak izini almak için bir binaya götürdüler. almanca konuşulan bu ülkede kimsenin adam gibi ingilizce bilmemesi onun suçuymuş gibi parmak izini alan memur ona pislikmiş gibi davranıyordu. önce dört bir yandan fotoğrafını çektiler. 'dik dur. sağa dön. sola dön.' gibi cümleler kuramadığı için sert hareketlerle çevrilmenin üstüne parmak izi alırken elinin bir insana ait olduğunun unutulmuş olması ve ısrarla kafasını çevirmesi için itilmesi sinirlerini yeterince bozdu. yumruğunu sıktı ve hazırdı artık.. şiddete şiddetle tepki vermek ya da 'uygarlığı' bir kenara bırakıp kas gücünü göstermek sözde uygar insanın daha iyi anlayabileceği bir yaklaşım olabiliyormuş. memur eliyle nefesini göstererek buhardan parmak izinin net çıkmadığını anlatmıştı..

hapishaneye gelmişti.. içeri girmeden bütün eşyalarını aldılar. ayakkabı bağcıkları ve kemeri de dahildi bunlara. en çok da bu etkilemişti onu. olanların ciddiyetini belki de ilk kez duyumsar gibi oldu. dört kişinin kaldığı bir koğuştaydı. iki gürcü ve bir çinliyle kalacaktı. çok yorgun olduğu için duş alıp uyumak istiyordu. yatağına yattığında iyice korkmaya başladı. kimdi bu adamlar? porno dergilere bakıp neden çinliyle güreşiyorlardı?

sabahleyin bir memur gelip uyandırdı onu. sorgu için görüşmeye gidecekti. öncesinde doktor kontrolü.. bir form verdiler; küçükken ciddi bir rahatsızlık geçirdiniz mi, kronik bir rahatsızlığınız var mı.. vb. bunlara olağan cevapları vermişti. sıra psikolojiyle ilgili sorulara gelince çok eğlendi. depresyonda olduğunuzu düşünüyor musunuz, daha önce intihara kalkıştınız mı, intihar etmeyi düşünüyor musunuz.. vb. şimdiye dek anladığı kadarıyla burada kalacaksa yapılacak en yerinde davranış bunlara 'evet' demekti. memurun almanca ettiği küfrü anlamadı ama içten içe güldü geçti. formun üzerine 'psikolog' yazıldı..

sorguda onunla aynı dili konuşan bir tercüman eşlik etti. daha çok taraflıydı tercümanı, devletin tarafında. bir başka ülkeye ilticası olduğunu ve bir ton mantıksız yalanı sıraladıktan sonra mülteci kimliğinin olduğunu söylemesi olayların seyrini değiştirmişti bir anda. kimliğini gösterdi ve onu bahsi geçen ülkeye geri yollanması kararı alındı. ayrıca 3 yıl boyunca bu ülkeye giremeyecekti. iki sivil memur eşliğinde havaalanına götürüldü ve uçağa kadar eşlik etti memurlar. başlangıç noktasına geri dönüyordu, kısmi özgürlüğün olduğu refah ülkesine dönüyordu. bundan sonra ne yapacağını biliyordu. ülkesine dönmek için yetkililerle temas kuracaktı. bu kabusun bitmesini istiyordu artık..

( http://www.airport-technology.com/contractor_images/airport-consulting/2-airport-board.jpg )

0 takla atıldı:

Web Stats

  © Blogger templates The Professional Template by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP